1 Eylül 2015 Salı

Hoşgeldin Eylül

Tekirdağ kendini eylüle hazırlıyor her yıl olduğu gibi. Takma kirpiklerini çıkartınca rüzgarın geçirgenliği artıyor derisinden içeri, artık ruhunda açık bıraktığı her pencere cereyan yapıp çarpıyor yüzüne. Fönden ayrılan saçları ipini koparan bir at gibi savruluyor sahilde, anaforlar içinde çocukluğum boğuluyor. Bu eylül öyle sorgusuz sualsiz acıtıp hem de nasıl seviyor bu şehri. Bir akşam ritüeli, anason kokusu çalkalanıyor bulutun içinde kimbilir hangi çatıya düşecek ilk damla. Çarşıda eski öğretmenlerimi görüyorum, yüzlerindeki otoriter ifade bile yaşlanmış ve " Hiç değişmemişsiniz" diyorum kendim bile inanmayarak , tam tatmin olmamış suratlarında eğreti bir mutluluk beliriyor gülümsüyorlar; koşuyorlar kazayaklarıyla maziye, anlatmaya başlıyorlar, dudak hareketlerinden çocukluk anılarımı okuyorum. "İşte" diyorum bir an için "Zaman makinesinin içindeyim." İlkokul Öğretmenimin sitemkar sözlerinde, güçlü hafızasında, unuttuğum diyarlara yolculuğa çıkıyorum. Kafam biraz uyuşmuş rakı fabrikasının yanındayım. Ben çocukken şehrin dışı sayılırdı buralar şimdilerde katran kokusu ayrı koymuyor kimseyi kimseden. İyi ki katran var. 

Limandan yükselen kokular davetkar ki ben denize hiç hayır diyemem zaten. Gözlerimi kapatıp sadece kokularla iz sürüyorum. Az sonra batacak gibi güneş, ülkenin en batısında sayılırım. Yıllardır inşaatı süren kötü mimarilerin eşiğinden geçerek sahile ulaşıyorum nihayet.  Ufuk çizgisini neminde boğan, nefesi yaralı; kanalizasyon esansı, pelikan rüyası biraz da rakı beyazı karışmış deniz'im... 

Liman çay bahçesinde oturup sudaki aksimi izliyorum. Her geçen sene büyüyor dalga boylarında kapladığım yer. Balıkçılar ağları tamir ediyor. Kediler miskin ve hatta biraz akşamcıdır burada. Kıyıdaki kırık şarap şişelerinde yanılsamalı silüetler görüyorum, endirekt anılar. 
Ayakkabımın tabanını sorumlu tutuyorum sarkan cildinden sokakların, elbette lodosun öfkesinden de, marmaraya türlü şekilli ihanetlerimden ve zamansız her ahiretten. 

Birkaç güne doğumum şerefime,yine ağarlayacaksın sofranda beni, her sene olduğu gibi. Seninle kadehleri tokuşturup geride bıraktığımız yılları yâd edeceğiz. Şiirler okuyacağız Ece Ayhan'dan yahut Edip Cansever'den, İsmet Özel'den yine. " Eşrefi Mahlukattır insan, derdi babam. " derken kadehi kaldıracaksın. 

Biz yine seninle bir Adem, bir Havva. 
başka nesiller hiç doğmamışçasına, elmanın hep yasak tarafına, cennetin dar, Tanrının kötü zamanına, 
"Sağlığa, Aşka ! " içeceğiz. 

Hoşgeldin Eylül. 

Ç. 
1'9'15