Şimdi sabah oluyor yanı başındaAramızdan iki etin birbirine yaklaştığında yayabileceği en güzel koku yayılıyor
Bütün camlar açık
Sabah, meltemini boşalıyor uyku sersemi içimize
Gebe kalıyoruz özlemlere böyle
Beyaz teninin üzerindeki kızıl lekeler, masallarda geçen karla kaplı kuzey ülkelerinin köylerindeki ahşap evler gibi dizilmişler yan yana
Hep mutlu sonla bitmek zorundaymış gibi bu yüzden beden dilin
Terinden hep güzel sözler akmalı senin
Rüzgarla, omzunun üzerindeki ayva tüyleri dans ediyor güneşi selamlarcasına
Akşamdan kalma saçların dünün hikayesini taşıyor hala
Birazı yatağa dağılmış
Gözkapaklarının yüzüne yaslandığı köşelerde çapaklar var.
Rüyalarından kıyıya sürüklenmiş
Birer kola kutusu, ambalaj kağıdı gibi karşı kıyıdan hikayeler, hayatlar taşıyorlar
Anlatıyorlar unutmamak için
Ensenle omzun arası ıslak
Biraz ağzından sızan beyaz ifrazat
Bozulmasın diye tuzlanmış soluğun
Hiç yara olmamalı içinde
Yara olmamalı hiç
Yoksa öylesine yakardı ki dokunduğu yeri
Ellerin yanağının hemen yanında duruyor
Yenmiş köşeleri tırnaklarının hep yaralı ellerin biraz
Vücudun hiç iyileşmeyen bir yer taşıyor
Yarayı bilmek iyi geliyor sana
Her akşam yeniden kanatıyorsun iyileşmeye çalışan hücrelerini
Bu yüzdendir en çok bana dokunduğunda ellerin, ölümden dönüyor yaşama ihtimallerim
Dudakların han kapısı gibi mühürlü ve kararlı
Başında yüz bin asker
Koyvermek istese de sözcükler
O kapının ardında akıbetini bekler
Ben kırıp da girmek isterim tufan gibi öfkeli bir açlıkla içeri
Her defasında kalırım yenilginin tam da ortasında
Bir zümrüt uyumakta kaşlarının altındaki çukurlarda
Üstü karlarla kaplı
Bütün askerler o zümrütü korumaktalar aslında
Beklerim kısacık da olsa gözlerimi kamaştırmasını gün aydınlandığında
Kurşuni yeşilinin acımasızca
Bin kere daha saçılır öfkelerim ortalığa
En çok o öfkenin içinde aşığım sana
Çatışmanın ortasında
Silahını düşüren asker gibi kabul etmiş yenilgiyi
Ve can çekişirce çırpınır yaşamaya
Güneşin kızıl parmakları değiyor kirpiklerinin ucuna
Birazdan yine başlayacak öğrenilmiş bir ayinle yarına olan ibadetim
Dilime aynı dualar takılacak
Az sonra bedenin yatağın diğer tarafına taşınacak
Kollarını dolayacaksın belime
Sevişecek önce diken diken olmuş tüylerimiz
Derinin altına geçecek arzuyla karışıp
Yüzüme vurduğunda tuzlu soluğun
Bütün kutularda kaybolacağım şimdi
hepsine bir kılıç saplansa da
Ben o kutudan çoktan çıkmış olacağım çarçabuk
Bu illüzyonu öğrenmek değil midir aşk?
Hiç ölmeyen o güvercin olabilmek
Her defasında ölüp ölüp yeniden dirilmek?
Ben sihri öğrendim işte.
Sevgilim, mektup arkadaşım,
Ölümcül sarılışım, düşüşüm kalkışım, dönüşüm varışım, mahşerim yanışım,
Yol arkadaşım
Gün, aydınlık olsun.
Ç. İst'3'7'17