1 Ağustos 2014 Cuma

Ağustos

Yanında, beni kolumdan tutup havaya kaldıran iki melekle boğuşmuşum. Gün, sabah olmuş; başka bir hayatla buluşmuşum. Dünyanın döndüğünü farkedecek kadar uzaklaşmışım yeryüzünden.
Buradan, duyguların geçiş hızını bile gözlemleyebiliyorum. Bir aşkın bir kalpten çıkıp , bir başka kalbe girene kadar katettiği yolu görebiliyorum. Bir gözyaşının , gözyaşı olarak dökülmeden önce hangi hissiyatlarda demlendiğini ve büyüyüp su kütlesi olana kadar bir gözün çanağında nasıl direndiğini görüyorum. Sonra nasıl teslim olduğunu da. Bir nefretin kendini hangi hızla beslediğini görüyorum, en iyi beslenen duygunun nefret olduğuna şahitlik ediyorum uzaydan. Birbirinden farklı gibi görünen insanların, ortak duygularda buluştuklarını ve farkında olmasalar da aslında birbirlerine çok yakın olduklarını biliyorum. Uzak sandığın mesafelerin bir parmağınla kapatacağın kadar kısa olduğunu görüyorum. Telaşın, ulaşmak için verdiğin bir mücadele olduğunu ama çoğunun istediği yere hiç ulaşamayacağını önceden görüyorum. Telaş; canlı tutuyor insanı sadece..
Ve sadece uzaklaşmak merkeze. Manyetikten dışarı çıkmak. Ve bitmez sanılan yollara bakmak, zor sanılan yıllara bakmak ve uzun mesafelere.. Uzaklaştıkça mesafelerin kısaldığını farketmek. Yaptığın tek şey noktadan uzaklaşmak. Ve gördüğün her şeyin, insanoğlu tarafından zekice kurgulanmış bir kaos dinamiği olduğunu anlamak. Ancak bu trajedi ile durağan hayatı kinetik hale getirdiğini farketmek. Çoğunlukla zaman kazanmak için , hedefe giden yolları uzatan insanın gökyüzünden seyri bu işte. Kelebeğin, kanadındaki tüm ihtimalleri yavaş çekimde dünyaya savurması hayat. Gökyüzünden bize,hasarsız ulaşan tek bir ihtimal kalıyor geriye.  Aslında istediğin bu değil, sen sadece duyarsızlaşmayı öğreniyorsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder