Bahçesinde turunçgil ağaçlarıyla hayal ettiğim hayatı yaşayan insanları görüyorum
Bir benzinlikte durmuş, uçuşan eteklerinden gideceği yönü okuduğum insanları
Yolda, balkonunda güneş batmayan evleri görüyorum
Gökyüzüyle savaşını tamamlamış dağları
Nafakasını yağmurla ödeyen bulutları
Açgözlü ve inadına kuru kızıl toprakları görüyorum
Seçimini çok önceden yapmış ılımlı mevsimi
iyi halden tutuksuz rüzgarı
Sepetinde 'sarı turuncu' yaldızlı mutluluk satan köylüleri
"Bahçesinde limon ağacı olan mutsuzluktan bahsedebilir mi ?" diyorum..
Yolda, gökyüzüne uzanan birer merdiven gibi duran kavakları görüyorum
Hasta ziyaretinde gibi kısacık kalan soğuğu
Birinin eli değemeyecek kadar güzel
Eğitilmeyecek kadar yabani coğrafyayı
Yorgun, pişman, umutlu ya da yalnız lastik izlerini asfalttaki
Çağıran kahverengi tabelaları
Dolunayda aşıklara kucak açan antik tiyatroları
Hiç varmadığım yerleri ve ulaşmadığım saadetleri görüyorum
Mutluluğun hala, çocukken plastik top filesinin içindeki yumurta olmayan topu bulduğumda hissettiğim şey olduğunu biliyorum
Evrenin, güneşe en görkemli sıcağında bizler teslim olmuşken, karşımda uzanan dağların kar altında buna nasıl direndiğini anlamayacak kadar gizemli kalmasını diliyorum
Her şeyi çözmek gibi bir niyetim yok
Gün batmadan farklı şaraplarla sarhoş olmanın; geceyi bir koyda batırmanın , yeni uygarlıklar tarafından henüz keşfedilmemiş mitolojik bir ayin olduğunu biliyorum
Bazı ibadetlerin hiç sınanmamış faydalar taşıdığını
Tanrıya ulaşmak için bazılarının daha kestirme yollar kullandığını biliyorum
Yolda, kaybettiğim inci küpemi buluyorum
Elimi saran sıcaklığını zihnimin
Tutuyorum dilimin ucunda ıslaklığını
Ve beni kuşatan varlığını zamanın
Bıraktığım gibi duruyor buraların kokusu,
güneye giderken hep biraz daha iyi hissedenlerin öyküsü.
Ç. Gökova'14'3'17
