Aşktan ağzı yanmışlar, hikayenin geri kalanını üflemeden yemişler, yağmurda iliklerine kadar ıslanmışlar, ayaklarına kan oturmuşlar, baharı organ sırasındaymışçasına yüreği ağzında beklemişler, atlıkarıncaları seyrederken nefesi kesilmişler, gökkuşağına bakarken kalbinden atışıyla kırbaç yemişler, defalarca ölüp toprak kokusuyla dirilmişler, akıllarını bir servet gibi düşlerine yatırmışlar, yalanı sevmişler yalancıdan ötürü, aşıklar, sarhoşlar ve deliler;
Sonbaharda tınlıyor uzun kızıl çayırlarda boynumuzda ziller.
Yağmur yağıyor. Teni toprak kokan sevgilinin omzundan ne de güzel öpülür şimdi. Yönünü rüzgarın nefesiyle bulursun, gücendirmeden diğerlerini, gökyüzünden bir yıldızla ahbap olursun. Havanın toprağa gönderdiği mektuplardır yağmurlar. Ulaşması uğrunda döktüğü yaprağı, savurduğu rüzgarı, karşısına çıkanı darmaduman ettiği o tutkuyu görünce bocalarsın. Açıp okumayı istediğin o hevesi hatırlarsın. Birer göktaşı gibi ağırdır kimi zaman kelimeler. Geceler de böyle söker göğsünden yıldızı. Çünkü söylenmemiş sözler kömürdür, dile gelirse elmas olur. Elması sadece elmas keser. Yaşamın hilesi budur.
Ç.
Tkrdağ. 16’9’20

