30 Nisan 2015 Perşembe

Neren acıyorsa, Canın oradadır.

Dilimi kaç kez ısırdığımı bilmiyorum. Yüzeyindeki topografi, iletişimle boğuşan arzunun savaş kalıntıları. Ağzımın içi harabe, yaralı tüm dokulara şarapla erken müdahele. 
Bıraksam bir yolunu bulup çıkar gider sözcükler. Kanla sıvanmış yanaklarıma, dikiş tutmaz tövbeler. 
Tövbeler, kötü huylu bir hücre gibi sarar beynini. Bir yolu var bilirsin, ah bir yolu çiçekten baldan, korkulara gelmemiş bahar. Dişlerin mengene gibi sıkınca alıp bu başı nereye gitsen, bir ağacı bulunur dileklerin. Yine biraz zaman, yine boşa akmış bir akrep bir yelkovan. Aşınmış avuç içleri, boncuk boncuk terlemiş özlemle açarsın kapıyı. Koşulsuz dökülürsün nehirlerce denizlere. 

Ç. 
Kapadokya 30'4'15








17 Nisan 2015 Cuma

Güneye giderken

Hep söylerim "Güneylere inmek lazım" diye. Yine insanın yanında hatalı da olsa kendi sözleri kalıyor. Herkes gidiyor mesela, onlar kalıyor.

Sonunda en çok istediğim şeyi yaptım. Bir Cuma günü Güney'deyim. Yıllar yıllar sonra bıraktığım ekmek kırıntılarını takip ederek bulduğum bu köyde. Her şey yerli yerinde farklı olan sadece uçak sesleri.

Esnafın tatlılığı, kaktüsün heybeti, muz ve limon kokukarı, birbirine yükselen kaotik bir mutluluk. Bahçesinde limon ağacı olan insanlara imrenmişimdir hep. Bir insanın limon ağacı olur da mutsuz olur mu?Limon kendi başına bir neşe kaynağı. 

Sağımda solumda kanyonlar. Kırmızı topraklı araziler. Bir kale vardı burada. Vaktiyle dik bir yamacın sonunda güçlükle ulaştığımız. Onu bulacağım önce, sonra bu dünyanın ekseninin nasıl kaydığına bakacağım oradan. Bence bir merkezi yönetim varsa, o buradadır. Güneş eskisi gibi batarsa vesselam, ölümsüzlüğü bizden önce bulmuştur birileri. 

Uzun zaman sonra o kadar mutluyum ki. İhtiyacım olan " hiç bir şey" ile çok şey" in kavgası bitmiştir. Herkes gitmeli biraz. Hedef şaşırtmalı suallere. Benim için en azından hep böyle oldu bu. Soranlara " yok" dedirten bir soytarıyla gezdim. Beni korudu kolladı, bu yaşıma geldim. 

Hani diyor ya Turgut Uyar: 
" Sizin alınız al, inandım. Sizin morunuz mor, inandım. Tanrınız büyük amenna, şiiriniz adamakıllı şiir. Ama sizin adınız ne? Benim dengemi bozmayınız"

Herkesin hayatında en az bir kere yazması gereken gecekondudan otobiyografimi koydum buraya. Din derslerinde zorla ezberletilen dualar ve kimya dersinin periyod cetveline kızgınım arkadaş. Geri kalan herkesi ve her şeyi
affediyorum. 

Ç. 

Gazipaşa'Antalya 4'15












6 Nisan 2015 Pazartesi

Hazır ol, Rahat.

İstenmeyen aşka gebeliklerde, fütursuzca her cümleden kürtajla korunduğun duygulara 'zafer' diyorsun, bu bir katliam. 
İhtimallerin üzerine yağan bir nükleer yağmur. Ucuz bir soykırım sadece. 

Ç. 

2 Nisan 2015 Perşembe

Rüzgar

O gün birden sabah olmuştu işte sıradan bir gündü. Güneş aynı yerden doğmuştu. Apartman kapısı aynı gürlükte gıcırdamış, alarm aynı saatte çalmıştı. Aynı rüyayı görüp, aynı suyla ayılmıştım. Her Nisan sabahı gibi biraz soğuktu. Adımlarım aynı yarışta birbiriyle ben yine aynı yolu yürümüştüm akasya kokulu bir sabahtı işte. Esnaf kepengi kaldırmıştı, en taze ekmeğin kokusunu ilk ben almıştım. Yılın en pahalı eriği vardı manavda, otelin önündeki komik kıyafetli adam üşüyordu yine. Dersaneler umut topluyor, Belediye Görevlileri meydana sinen çiği süpürüyordu. İstanbul bir kaosa daha hazırlanıyordu. Şoförler ve martılar yine öfkeliydi. Kedilerin güzel olanları doymuş, çirkinler aç kalmıştı. Yeni güne hazırlanıyordu şehir, bayram günü gibi tertemiz giydirilmişti İstanbul, şeker ister gibi açmıştı avcunu. Sen yoktun, sadece sen yoktun. Başka yerde, başka bir zaman diliminde, hiç habersiz başka öfkede, orada saat kaçtı bilmiyordum.