10 Mayıs 2015 Pazar

Ayrılığın Algıda Seçicilik Hali

Hiç bir öfkenin önüne geçemediği özlem; Aşk bu işte. 
Tam manasıyla bu. Kendi kendinle dövüştüren, kuralsız, saygısız bir sokak dövüşü.
 Ağzın burnun hep kan revan, yüzünde kesi izleri, soluğun acil durum sireni, ölüme hep beş dakika kala geri sayımlı sözcükler, 
çiğ et kokusu burnunun ucunda; baca gibi tütüyor ihtimaller, 
kamçılıyor olmuşla ölmüşten gelenler; illa ki yapacak bir şey varmışların tribünü, kulaklarının içinde kirli bir tezahürat, 
korkular dumanaltı, bir elin kapı eşiğinde bir elin duvara saplı, 
organların akortsuz orkestra; kendi telini kopartıyor gönülde yaylılar, vurmalı çalgılar yumruklarda hep kendine haklı,
Çarpıp çıktığın kapı tecrübeli, bıyıkaltından gülüyor kaç veda doğmuş eline, ondan bu soğukkanlı ahvali
Ayrılığın algıda seçicilik hali..
Üstüne alınmalı zamanlar başlıyor
Sanki tüm dünya birleşmiş bu zafere alkış tutuyor
Senin dışında herkes mutlu, 
Bu kötü kokunun nereden geldiğini anlayamıyor zihnin,
Birileri portakal çiçeğinden, hanımeliden bahsediyor, boğazına oturuyor piç bir öfke,
Ya bir şarkı çalıyor arkadan 
" Ben bunları kimseye anlatmadım, bir tek sen duy diye"
Ya bir görüntü, saniyeler içinde hafızayı delip geçen,
"Şu çiçekleri" diyorum "asmasınlar bayram çocuğu gibi dallara"
Şarkılara siminörden girmesinler mesela,
İkide bir uykudan uyandırıp rüyaları not ettirmesinler bir köşeye,
Hatırlatıp durmasınlar şu dünyanın öküzün boynuzlarında durmadığını,
Binlerce Canın varmış gibi oynatmasınlar oyunları
İlk düştüğün uçurumda bitsin mesela oyun
3 Canı olur mu hiç insanın?
Tek Canı olur elbet..
Çayın kokusu, peynirin tazeliği, gazetenin bakireliği
İşte bunlar hep "hiç yaşanmamış Pazar'lar"..
Nerden baksan mutsuzluk
Giderken bavuluna sığdırdığı kudretten buharlaşıp da yağan bir zerre yok akıldan içeri
Bu aklı alıp da baharda yağış alan Anadoluyu karış karış gezdirmeli
Yaptığın yolun haddi hesabı yok
Dünyanın dönüş hızına butik bir kafa tutma hali
" Nere gitsem çaresi yok" diyor ya Yusuf Hayaloğlu, 
İşte öyle bir şey,
Saatleri hesaplamaktan zayıflamış reflekslerin
Doğacak bir bebeği bekler gibi beklersin yarını
Kime benzeyecek bu senden olma , benden doğma "Ayrılık"?
Gözleri bana da, ağzı sana mı sanki?
Aile kurmak derken, bundan mı bahsetmişti,
Her gece nurtopu gibi bir Ayrılığı koynumuza alıp uyumak mıydı bizim çekirdek ailemiz?
Ne çirkin bir şey doğurdunuz böyle
Gözünü kapatıyorsun bir an için çocukluğuna gidiyorsun
Orada seni bulamazlar sanıyorsun
İşte o ceviz ağacının altındasın
Hem sen bunun farkındasın hem de polis farkında
Sahi her şey burada başlamamış mıydı?
Neden gittin ki sen şimdi oraya
Mayısta yapılacak şey mi bu
Güneşe söyle bari dönüp durmasın başının üstünde
Bırak kalemi kağıdı, 
Masanın diğer ucuyla konuş
Anlat ona kaldığı yerden " İpek'i, Deniz'i, Elif'i..."
Alim'in Sevgilisinin adını sor, bilemeyecek
Nihat'ın kahvesinde otur
İki çay söyle finalde
Şeker de söyle
Çünkü acısı bol o çayın, o hikayenin
En acısı bu hatta
"Çayı şekerli mi içiyor ?" , 
Sen bunu hiç bilmiyorsun..

Ç.  Çengelköy'May'15








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder