27 Haziran 2017 Salı

Bir yaz gecesi duası

Ayaklarına baktı
Hangi ayağı sağ, hangisi sol ayağıydı anlayamadı, birbirine dolamıştı ayaklarını
Metrelerce yüksekteydi aklı 
Gözleri yere çakılırcasına ayaklarına bakıyordu öyle uzundu ki bu mesafe algılayamıyordu
Güvercin sesini duyduğunda güneşin doğmak üzere olduğunu anladı
Gün ışımıştı sahi
Günün en güzel saati seher vakti
Güvercinlerin uğultusu ve ıslak iskele kokusu, elbisesine düşen çiğin nemi
Ve şehrin kimsesizliği
İçinden aynı duayı etti yine
" kimse uyanmasa keşke"
Zaman burada asılı kalsa
Gökyüzündeki acaip renk gümüşten maviye çalmasa
Güvercinlerin uğultusunu serçe sesleri almasa
"Biz böyle iyiyiz" dercesine, ayaklarına baktı yeniden
Biraz yol almıştı sanki 
Ayaklarına dikkatle bakmak sabahın fikriydi
Ve telaşların tümü sabahın eseriydi
Gecelerden kimsenin beklentisi yoktu
Sabahın, tüm açlıkları doyurmak gibi bir görevi vardı
Bir "sabah" olmak istemezdi seçim şansı olsa
"Gece" olmayı seçerdi
Geceler sadece aşıkları ve başıbozukları ağırlardı 
Bir de kayan yıldızları yolculardı
Gece olmak kolay işti
Işıkları yanan evlerde herkes başının çaresine bakardı
Yıldızlarla birlikte avareydi geceler
Ayçiçek tarlalarında aşıklar buluşurdu
Gecenin şahitliği her coğrafyada kabul olunan bir şeydi
Geceleri tarlalarda buluşan o aşıklar için, 
Cömertti gökyüzü
Göğsünden serperdi yaldızlı taşları üzerlerine
Hala temas etmemişse iki dudak birbirine
Böylesi bir şölenle kavuştururdu onları işte
Öyle gecelerde az söz konuşulurdu
Uzay boşluğunda görünürdü sesler
Aşıklar bilirdi " hoyratça kullanılmamalı kelimeler"
Susardı aşıklar
Bir bakış, bir dokunuş büyük sözler ederdi
Öyle gecelerde verilen sözler tutulurdu
Düşündü bir bir
Aklının bir kısmı hep olanla olmayanı tartardı adaletle
Hırsızlığı bilirdi aklının hırçın yeri
Vurup kaçacak, çalıp çırpacak ihanetlerle doluydu mola yerleri
Uykulu da olsa durmazdı yolda giderken
Mola yerlerinde yalanlar çabuk kaynaşırdı
Bilirdi, pas geçerdi o yüzden
Hep kendinden emin , sıfır hatayla yaşayamazdı hayatını
Sadece ayaklarına baktığında doğru cevabı vermek, kendine getirmiş sayılmazdı onu. 
Bildiklerini, bilmediklerinin yanında yakıverdi
Hayat daha güzel olmuştu böyle
" Acı çekmek değil mesele, beni asıl mahveden ümit etmek" demişti şair
Bilmedikleri ay gibi parlıyordu gökyüzünde
Sabaha karşı o bankta oturmuş
Ayaklarıyla arasındaki mesafeyi düşünürken
Karşıda yanmakta olan gemilere baktı
Sevgili bilişsel davranışları sabahı körleştirircesine tütüyordu
Gemiler yanıyordu
Kimsenin umrunda değildi
Bir grup başıbozuk bildiklerini yakıp küllerini nehre bırakmıştı
Bu, öfkesine yenilen her bitişin ritüeliydi artık
Serçeler dallarda yerlerini almıştı
Birazdan uyanırdı şehir
Batan geminin falları
Çıkmıştı işte
Gün aydındı
Bilmemeye uzanıyordu sol yanı
Bilmemek, huzurlu nazende bir kadındı
Öptü saçlarından
Tastamam olmuştu şimdi
İğnesini bırakan arı gibi öleceğini sanırdı bildiklerini unuttuğunda, ölmemişti. 
Fikrine taze ekmek kokusu karıştı
Ellerini birbirine kenetledi
Doğrulttu hafifçe belini
Yıldızlar aşıklar gitmişti çoktan
Sabah, öylece gelip oturmuştu yanı başına. 

Ç. 27'6'17









17 Haziran 2017 Cumartesi

Duruşma

 Avuçlarınızın arasında tuttuğunuz size en güzel kıyağımızdır bayım
Zihninizden içeri sızar
Oluklara yerleşir
Düşünceyi kitler
Size bu dünyada bir cennet vaat eder
Bileğinizin güreşindeki kazanma arzusu
beyninizin kaybetme eğilimine vaaz eder
Sabah uykularına bahar düşmüştür artık
Daha kaç çiçeğe bulaşması gerek arının düşünürsüniz
Bala lezzet veren şey ihanettir oysa
Çiçekler bu yüzden ölür bayım 
Endişe gözbebeklerinizde büyür
Yakışıverir ne giyse üstüne
Olmayanı oldurur
Ölmeyeni öldürür de
İncir çekirdeğinin içindedir tasalarınız
Her gün kucak dolusu hafriyatlar çıkartırsınız
Aşk sizi bir bisiklette arkadan tuttuğuna inandırırken, aslında çoktan bırakmış olan o güven mekanizmasıdır
Ve siz aslında onun tuttuğunu sanarak kendi başınıza almışsınızdır yolun büyük bir kısmını
Nereden baksan büyüleyici
Ela değildir o göz misal, artık yeşildir
Bardağın dolu tarafının misafirliği bitmesin istersiniz
Ona yatak döşek serersiniz
Evrenin oluşumuna dair her şey daha bilinmezdir
Umrunuzda olan bayım, umursamazlığınızdır
İlk kez böylesine ürperir olmuştur tüyleriniz
Yüksek bir yerden atlasanız düşmeyeceğinize inanırsınız
En son böyle bir masalda uyuyakaldığınızda çocuktunuz
Sonunu hiç duymadığınızı hatırlarsınız
Adımları geri geri giderken nasıl yaklaşır bir insan aleve?
Neden tenhalar hep yanık et kokar, anlarsınız
Veda mektubundan hallice merhabaların içinde
Bu gidişata müdahele etme şansınız da yoktur üstelik
 ip üstündeki cambaz gibi, heyecana komşu olmanın sandığınız gibi imkansız olmadığını görürsünüz işte
Hilesini biliyorsunuzdur artık sihirbazın
Tavşanın şapkanın içine nasıl girdiğini yakalamıştır gözleriniz
Bir daha asla seyirci koltuğunda oturamazsınız
Oyunun içindesinizdir artık
Kanın, gözyaşının ve yaranın içinde
Biçimsiz bir kullukla
Orta yere çöken hüzne
"Neden gelmeden aramadın" diyebilir misiniz?
Diyemezsiniz bayım. 
Diyemezsiniz. 

Ç. 17'6'16












15 Haziran 2017 Perşembe

İpin ucunda

Varsayımlardan çok yaşamayı seçmişti
Çünkü ancak ateşe dokunduğunda öğrenebilirdi sıcaklığı
Tehlikeyi alevinde hissedebilirdi 
Olabildiğince hızlı ve plansızdı adımları
Çok hızlı ilerleyen her şey biraz plansız değil miydi zaten?
Dünyanın dönüşü, bir bardağın kırılmak üzere düşüşü, bir mumun kendiliğinden sönüşü, bir öfke patlaması yahut bir kelebeğin kanat çırpışı, şüphenin beynin sokaklarında aldığı yol.. Hepsi çok hızlı gelişen öğrenilmiş bilgilerdi. Bir bilgiye giden en kestirme yol, onu daha evvel yaşamış olmaktan geçiyordu. Her bir acının arifesi , kendinden sonraki acıya şeker tutuyordu işte. Bazıları için hüznün içinde bile baş rol yoktu. Kalıp izlemek ya da kaçıp saklanmak dışında üçüncü bir seçenek de yoktu. Ancak çok hızlı olunabilirse gizlenebilirdi. Başkalarından, kendinden. Durup soluklandığı her an hayatı öylesine değersiz görünüyordu ki gözüne; bu perspektif hilesi canına okuyacaktı. En iyisi koşmak, dökmek, kırmak, diğerleri gibi şaşırmak, yapabilecek bir şeyi yokmuş gibi davranmaktı. Telaşın içindeki gözyaşı , gerçekle yüzleşme sırasında önünü görmesine engel olacak kadar nemliydi. Direksiyon başında uyuyan sürücü gibiydi duyguları. İcat ettiği ama nasıl kullanıldığını bilmediği bir serüvene dönüşmüştü hayatı. Tanımları kesin çizgilerle belirlemeliydi ki bu en sevmediği şeydi. Kendini uyandırmak gibi bir şeydi bu derin bir uykudan. Kontrol noktasında kendini patlattı. Koştu, çöktü, kaybetti. Kazanmak değildi niyeti. Kaybetmeye alışmayı da istemiyordu aslında. 
Aslında bu sığınma duygusunun bir kısmı hep kaçmaktan, diğer bir kısmı da hep yakalanmaktan geliyordu. Reddetse de cümlelerinde, ait olmayı istiyordu. Güzel şeydi aidiyet. Güven veriyordu. Sadece buna inanmaktı mesele. Olmak ya da olmamak değil inanmaktı. İnancını kaybettiğinde onu nereye koyduğunu bulamıyordu. Arayan bir başkası da olmuyordu. Umursanmadığında kolay alışıyordu bu yalnızlığa. Hikayeler hep birbirine benziyor. Artık sonunu dinlemeden uyuyakalıyordu.  sallandı bir gece ipin ucunda. Ayağının altındaki sandalyeyi yokladı. Soluğu sıcaktı. Ölmemişti. Hala bir şansı vardı. Bu kez sandalye düşmemişti. Ölümden sonra dirilmeyi biliyordu. Ama tam ölmek üzereyken hayatta kalmakla ilgili bir fikri yoktu. Yabancıydı bu şansa. 
Şimdi onunla ne yapacağını düşünüyordu. İnanmaktı bütün mesele. 
Birileri için yıldızlar, yalnızlar ve şiirler önemli olmalıydı. Birileri bu kaleyi korumalıydı. Bombalanıyordu şehirler sanayi tipi yalanlarla. Biliyordu. Anımsıyordu; onu neyin beklediğini biliyordu. İnanmaktı bütün mesele. Ölüm kolaydı. Battal boy ölümü seçmedi bu kez. O kadar yükü yoktu. 
İnanıyordu yeniden. 
Ayılmış gibiydi derin bir sarhoşluktan. 
Kale yerinde duruyordu. Cebinden bir şiir çıkardı, yaktı. İçine çekti. O sabah cümleler her zamankinden daha güzeldi.
 

Ç.