Hangi ayağı sağ, hangisi sol ayağıydı anlayamadı, birbirine dolamıştı ayaklarını
Metrelerce yüksekteydi aklı
Gözleri yere çakılırcasına ayaklarına bakıyordu öyle uzundu ki bu mesafe algılayamıyordu
Güvercin sesini duyduğunda güneşin doğmak üzere olduğunu anladı
Gün ışımıştı sahi
Günün en güzel saati seher vakti
Güvercinlerin uğultusu ve ıslak iskele kokusu, elbisesine düşen çiğin nemi
Ve şehrin kimsesizliği
İçinden aynı duayı etti yine
" kimse uyanmasa keşke"
Zaman burada asılı kalsa
Gökyüzündeki acaip renk gümüşten maviye çalmasa
Güvercinlerin uğultusunu serçe sesleri almasa
"Biz böyle iyiyiz" dercesine, ayaklarına baktı yeniden
Biraz yol almıştı sanki
Ayaklarına dikkatle bakmak sabahın fikriydi
Ve telaşların tümü sabahın eseriydi
Gecelerden kimsenin beklentisi yoktu
Sabahın, tüm açlıkları doyurmak gibi bir görevi vardı
Bir "sabah" olmak istemezdi seçim şansı olsa
"Gece" olmayı seçerdi
Geceler sadece aşıkları ve başıbozukları ağırlardı
Bir de kayan yıldızları yolculardı
Gece olmak kolay işti
Işıkları yanan evlerde herkes başının çaresine bakardı
Yıldızlarla birlikte avareydi geceler
Ayçiçek tarlalarında aşıklar buluşurdu
Gecenin şahitliği her coğrafyada kabul olunan bir şeydi
Geceleri tarlalarda buluşan o aşıklar için,
Cömertti gökyüzü
Göğsünden serperdi yaldızlı taşları üzerlerine
Hala temas etmemişse iki dudak birbirine
Böylesi bir şölenle kavuştururdu onları işte
Öyle gecelerde az söz konuşulurdu
Uzay boşluğunda görünürdü sesler
Aşıklar bilirdi " hoyratça kullanılmamalı kelimeler"
Susardı aşıklar
Bir bakış, bir dokunuş büyük sözler ederdi
Öyle gecelerde verilen sözler tutulurdu
Düşündü bir bir
Aklının bir kısmı hep olanla olmayanı tartardı adaletle
Hırsızlığı bilirdi aklının hırçın yeri
Vurup kaçacak, çalıp çırpacak ihanetlerle doluydu mola yerleri
Uykulu da olsa durmazdı yolda giderken
Mola yerlerinde yalanlar çabuk kaynaşırdı
Bilirdi, pas geçerdi o yüzden
Hep kendinden emin , sıfır hatayla yaşayamazdı hayatını
Sadece ayaklarına baktığında doğru cevabı vermek, kendine getirmiş sayılmazdı onu.
Bildiklerini, bilmediklerinin yanında yakıverdi
Hayat daha güzel olmuştu böyle
" Acı çekmek değil mesele, beni asıl mahveden ümit etmek" demişti şair
Bilmedikleri ay gibi parlıyordu gökyüzünde
Sabaha karşı o bankta oturmuş
Ayaklarıyla arasındaki mesafeyi düşünürken
Karşıda yanmakta olan gemilere baktı
Sevgili bilişsel davranışları sabahı körleştirircesine tütüyordu
Gemiler yanıyordu
Kimsenin umrunda değildi
Bir grup başıbozuk bildiklerini yakıp küllerini nehre bırakmıştı
Bu, öfkesine yenilen her bitişin ritüeliydi artık
Serçeler dallarda yerlerini almıştı
Birazdan uyanırdı şehir
Batan geminin falları
Çıkmıştı işte
Gün aydındı
Bilmemeye uzanıyordu sol yanı
Bilmemek, huzurlu nazende bir kadındı
Öptü saçlarından
Tastamam olmuştu şimdi
İğnesini bırakan arı gibi öleceğini sanırdı bildiklerini unuttuğunda, ölmemişti.
Fikrine taze ekmek kokusu karıştı
Ellerini birbirine kenetledi
Doğrulttu hafifçe belini
Yıldızlar aşıklar gitmişti çoktan
Sabah, öylece gelip oturmuştu yanı başına.
Ç. 27'6'17