30 Haziran 2014 Pazartesi

29 Haziran 2014 Pazar

Mum

" Bu beni son görüşün" dedi.

 " Kirpiklerimi kırpıştırdığımı, gözyaşımın yüzümün platolarında aldığı yolu, dudaklarımın bir kelebeğin kanadı gibi titrediğini ve yüzümdeki kaslara hakimiyetsizliğimi...Bu, rüzgarın oyunuyla burnuma son doluşu kokunun, saç telinin eteğime son düşüşü; boş bir şişenin vurduğu gibi kıyılara, parmaklarıma sinen son öfke bu; pençelerimdeki son vazgeçiş, kollarımdaki son derman gitmeyesin diye şiirli, dizlerimdeki son kuvvet biri gazda diğeri frendeki; bu, vücudumun son meyledişi dönüş yollarına göç yolundaki göçebe kuşlar gibi güneye ezberli, dilimdeki minörlü son şarkı; kısıklı sesle bir zafer marşı, aklımın son dört mevsimi; güneşi, yağmuru, rüzgarı, uğultusu...Tanrıya son küsüşüm bu ; cenneti cehennemi bir lokmada yutuşum,
Üstüme sinen son kokun birazı parmaklarımda, birazı aklımda; son kurşun o yaşam kırıntısına sıktığım, yüzündeki kıvrımları son izleyişim bu, ellerinin heyecanla dansını son seyredişim, dudaklarının bittiği ufuk çizgisine son bakışım ve yüzünden kalkan son vapur; el salladığım..."

Ç. 

26 Haziran 2014 Perşembe

Star Dust

Tanrının gözyaşlarını yağmura yakıştırmak; denizlerin nemlenip, ısınan havanın yükselip ordan bulut olup ordan damla damla yeryüzüne yağma fikrinden daha mantıklı aslında. Öküzün boynuzları üzerinde olduğumuza inanarak devam etseydik keşke. Depremin daha kabul edilebilir bir açıklaması olurdu. " Öküz işte" derdik. "Sağı solu belli olmuyor". Derme çatma bir iskelenin üstünde her an yıkılmaya meyilli bir panikle büyük hesaplar yapma fikrinden daha acaip olmazdı..Çekim kuvvetinden, kutuplardaki yüksek basınçtan ve güneş sisteminden daha basit olurdu anlaşılması; Dünya öyle güdük kalsaydı.. 

Peki ya ışık hızı.. Saatte üç yüz bin kilometre hızı insan beyninin almayıp ama yine insan beyninin keşfetmesi ne tuhaf. Işık yılı var bir de. Bazen bir odadan diğerine gitmeye üşeniyorum saatte 1 km hızla. Düşün ki; bir yıl boyunca 300 bin km hızla gideceğim. Bunun gibi milyar sene daha yapıp da bir yıldıza varacağım. 
Ve vardığımda o yıldız ordan çoktan gitmiş olacak..Bunu hangi bilim açıklayabilir ki..

Güneş.. Dokunduğu yer ayrı güzel, dokunmadığı yer ayrı. Mevsimleri onun yarattığına inanmak kolay sonra.. Dört mevsimi.. Bir yılda uzun uzun vararak tadına..Yahut bir günde dört mevsimi yaşadığın günler olur. Güneşin illüzyonları hep. Savaşı bulutların kazanması; üstüne kurşunu yağdıran şey.. Adına yağmur dedikleri.Ne güzel resimdir. Yoldaki hikayeler..Tamamlayıcı öğelerle beraber. Resimde aniden büyük bir cisim çarpar gözüne sonra birden yok olur. Güneşe bakarsın yerinde, yıldızlar olması gereken yerde, Ay da öyle.. Peki eksik olan ne? Gözünü kamaştıran sonra yok olan.. Yerinde bir parıltı bırakan..Yıldız tozu. 
Ne yöne gittiğini bilmezsin. Korkarsın önce; sonra bilime inanırsın herkes gibi. Sandığından milyon yıl önce oradan gittiğini öğrendiğinde hayatı sorgularsın. Gerçek sandığın görüntülerin kaçı doğru, kaçı sanrı. Göz kamaştıran parlaklığın ardındaki el çabukluğu marifeti; tiyatroda ışıklar kapandığında dekorun birden değişmesi gibi.. Işıklar tekrar yandığında her şey bambaşka olur. Evrendeki de buna benzer bir yanılsama işte. 
Yolculuğa çıkıyorsun. Varmak üzeresin.Sonra biri çıkıp diyor ki " Burdan öte yol yok". 

Bilime inanmak gerek belki de. Mesela birini çok özlediğinde, milyon yıl önce sandığın yerden çoktan kaymış  bir yıldız olduğunu düşün.. Baktığın yer aydınlıktır ama ışıl ışıldır. İnanmak istemezsin buna. Mesafe diye bir şey uydurmuşlar buna da. Öyle uzak öyle uzaksın ki beş milyar ışık yılı kadar. Özlemin o karşıdaki ışığa ulaşmadan bir su buharına dönüşüp yok oluyor boşlukta. 
Evrene neden sonsuz diyorlar. Cevabı hiç verilmemiş hayal kırıkları içine sığsın diye. İçine sinsin diye*

Ç. 

23 Haziran 2014 Pazartesi

*

Bi kere daha nefret edersen kendinden; ağzındaki demir tadının doyumuna ulaşıp kapatırsın geceyi. Işıkları söndürmek belki göğsündeki sancıyı hafifletir. 

Ç. 

22 Haziran 2014 Pazar

Masal

Bazen arayıp bulamazsın kayıp parçayı. Kendiliğinden çıkar karşına. Şarkıdan, şiirden bir masaldan çıkar. Halının altına süpürülmüş hikayelerden çıkar. 
Sahi halılar uçmaz da aslında. 
Masaldayken inanırsın buna ama. Masaldayken her şeye inanırsın. Lambanın sihrine, prensin öpücüğüne, aynanın büyüsüne. Kapılmak ne güzeldir..
Sanırım asıl sorun ;masalla karşılaşacak gücün olmadan halının uçtuğuna inanmak. Masalı güzel kılan; sonuyla yüzleşmeden uyuyakalmak..

Ağlayankaya/ 22'6'14 

16 Haziran 2014 Pazartesi

"

Konuşmak insana en haz veren duygu şüphesiz; çünkü cümleler her insanın kendi imparatorluğu.

Ç. 

12 Haziran 2014 Perşembe

Havin

Yazın en tuhaf yanı; homojen ilişkileri herhalde. Açık camdan içeri neler girer.. Adım sesleri, top sesleri, çocuk çığlıkları, kepenk sesleri, kahkahalar.. Herkes birbirinin misafiridir biraz yaz akşamları. Bazen saatlerce karşı komşun adeta senin evindedir.. Seslerimiz, hüznümüz, coşkumuz birbirine karışır. Sokağın mesaisi uzun sürer..

Böyle akşamlarda bir de aniden televizyonda sevdiğin bir şarkı çıkar, açarsın sesini. Mahallenle paylaşmalısındır. Az sonra Hakan Taşıyan ile cevap gelebilir bitişik apartmandan. Yazdır neticede, yadırgamazsın. Bu çok seslilik, bu armoni yazın bel kemiğidir. 

Bir de gündüzün ışığı yetmezmiş gibi geceleri de perdeler kapanmaz olur. "Kim hangi diziyi izliyor?" , "Fahriye Abla bu gece de aynı pijamasını mı giymiş?" bilirsin. Perdenin tek işlevi meltemle salınmaktır..

Vefasız dostların gelir kabile halinde; sivrisinekler. Dünya Kupası coşkusu başlar sonra. Dünya Kupasının bol vurmalı çalgılı müzikleri.. Hep birbirinin aynısı manzaralar. Dilinde tükenmek bilmeyen bir dondurma tadı.. Ay bile daha büyük, daha parlak..

Yazıyorsan, daha bir yazarsın yazın. Güzel yazdırır Yaz. Cümlelerin nemlenir yükselir yağar sanki damla damla. Süzülerek. Aşıksan sonra, terle özlemle sevgilini kucaklarsın. Nasıl bir mutluluktur o..

Pencereler sigara içen mahalle sakinleriyle, balkonlar gece yarısı kesilen kavun kokularıyla dolup taşar. İnsanlar günü bir türlü kapatmak istemez. " Yazın günler  uzar" deyip de " Gündüzler uzar" diyememenin sebebi budur işte. Günleri uzatınca hayatı uzattığını sanar insan.
Hep yaz olsa ölümsüz mü oluruz acaba..

Yazın doğmanın tadı başkadır bu yüzden. 40 derece sıcağın içine doğmanın keyfi ayrıdır. Ben sonbahar çocuğuyum, o yüzden nereye gitsem bu melankoli peşimden gelir. Fakat yazın doğup da mutsuz olanı anlamam.. İnsan kirazın, eriğin içine doğar da mutsuz olur mu..

Sevgili Haziran;

Bana nice sevinçler, uykular, ılık rüzgarlar verdin. Ben seni hep sevdim. Yıllar sonra bana yine bir Tebessümle , bir Güneyle geldin.
İyi ki varsın Havin,, 
Senin tenin ipekten
Öfken bile narin*

Haziran'14 
Ç. 

10 Haziran 2014 Salı

Pole

Bir filmde ölmek güzel olurdu. 
Ölümün tadına baktıktan sonra hayata devam edersin. 
Belki ölüm daha tatlı gelir, geri dönmezsin kimbilir.
Gitmek, buna en yakın duygu.
Uzaklaşırsın, görüntün flulaşır. Sonra koşarak yeniden kadraja girebilirsin ve belki de uzak iyi gelir dönmezsin.

Bu, hayatın içindeki en tuhaf çelişki. 

Ölüm ölen içindir ve gitmek giden için. 
Kalan ve gidenin hikayesi asla bir olmaz. Yolda gördüklerini birbirine anlatamazlar. 
Kalan ve giden, penguen ve kutup ayısına benzer; karşılaşmaları bu dünyada olanaksızdır*

Ç. 
June'14

8 Haziran 2014 Pazar

Absolute Pitch

Şaşırmaya değer bütün hayal kırıklıkları elinden alındığında ayarsız sukunet başlıyor. Hala bir senfoninin parçası hissedebilirsin kendini, ordaki en değersiz nota gibi lakin. Çıkarsan eksikliğin hissedilmeyecek kadar dahilsin bütüne. 

Ya da kitap dükkanlarında en dip köşe standlara yerleştirilmiş romanlar gibisin. Anlatacak çok şeyin var sayfalarında öyle yanlış sergilenmişsin ki lakin, cildindeki pürüzsüzlüğün kimse farkında değil. 

Ç. 
Kuzey'14

6 Haziran 2014 Cuma

G

Sevgili Tanrım;
Bir gün günahlarımı ifşa edeceksin insanlara ve onlar, neyin uğrunda bedel ödediğimi anlayarak beni takdir edecek ya da  taşlayacaklar. 

Concerto Opus 6 G Minor
Ç.