26 Haziran 2014 Perşembe

Star Dust

Tanrının gözyaşlarını yağmura yakıştırmak; denizlerin nemlenip, ısınan havanın yükselip ordan bulut olup ordan damla damla yeryüzüne yağma fikrinden daha mantıklı aslında. Öküzün boynuzları üzerinde olduğumuza inanarak devam etseydik keşke. Depremin daha kabul edilebilir bir açıklaması olurdu. " Öküz işte" derdik. "Sağı solu belli olmuyor". Derme çatma bir iskelenin üstünde her an yıkılmaya meyilli bir panikle büyük hesaplar yapma fikrinden daha acaip olmazdı..Çekim kuvvetinden, kutuplardaki yüksek basınçtan ve güneş sisteminden daha basit olurdu anlaşılması; Dünya öyle güdük kalsaydı.. 

Peki ya ışık hızı.. Saatte üç yüz bin kilometre hızı insan beyninin almayıp ama yine insan beyninin keşfetmesi ne tuhaf. Işık yılı var bir de. Bazen bir odadan diğerine gitmeye üşeniyorum saatte 1 km hızla. Düşün ki; bir yıl boyunca 300 bin km hızla gideceğim. Bunun gibi milyar sene daha yapıp da bir yıldıza varacağım. 
Ve vardığımda o yıldız ordan çoktan gitmiş olacak..Bunu hangi bilim açıklayabilir ki..

Güneş.. Dokunduğu yer ayrı güzel, dokunmadığı yer ayrı. Mevsimleri onun yarattığına inanmak kolay sonra.. Dört mevsimi.. Bir yılda uzun uzun vararak tadına..Yahut bir günde dört mevsimi yaşadığın günler olur. Güneşin illüzyonları hep. Savaşı bulutların kazanması; üstüne kurşunu yağdıran şey.. Adına yağmur dedikleri.Ne güzel resimdir. Yoldaki hikayeler..Tamamlayıcı öğelerle beraber. Resimde aniden büyük bir cisim çarpar gözüne sonra birden yok olur. Güneşe bakarsın yerinde, yıldızlar olması gereken yerde, Ay da öyle.. Peki eksik olan ne? Gözünü kamaştıran sonra yok olan.. Yerinde bir parıltı bırakan..Yıldız tozu. 
Ne yöne gittiğini bilmezsin. Korkarsın önce; sonra bilime inanırsın herkes gibi. Sandığından milyon yıl önce oradan gittiğini öğrendiğinde hayatı sorgularsın. Gerçek sandığın görüntülerin kaçı doğru, kaçı sanrı. Göz kamaştıran parlaklığın ardındaki el çabukluğu marifeti; tiyatroda ışıklar kapandığında dekorun birden değişmesi gibi.. Işıklar tekrar yandığında her şey bambaşka olur. Evrendeki de buna benzer bir yanılsama işte. 
Yolculuğa çıkıyorsun. Varmak üzeresin.Sonra biri çıkıp diyor ki " Burdan öte yol yok". 

Bilime inanmak gerek belki de. Mesela birini çok özlediğinde, milyon yıl önce sandığın yerden çoktan kaymış  bir yıldız olduğunu düşün.. Baktığın yer aydınlıktır ama ışıl ışıldır. İnanmak istemezsin buna. Mesafe diye bir şey uydurmuşlar buna da. Öyle uzak öyle uzaksın ki beş milyar ışık yılı kadar. Özlemin o karşıdaki ışığa ulaşmadan bir su buharına dönüşüp yok oluyor boşlukta. 
Evrene neden sonsuz diyorlar. Cevabı hiç verilmemiş hayal kırıkları içine sığsın diye. İçine sinsin diye*

Ç. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder