27 Ekim 2017 Cuma

Nilüfer

Yağmala hüzzam makamını
Ne kaldıysa sözcüklerden geri
Her ne anlatma çabasıysa ağzından akan
Tükrüğün içinde boğulan tek kurşunlu yakarış
Delice sözler ve titreyen sesler
Teslim olan öfkeler
İçi boşalmış bir umut şarjörü
Eller başka bedene ait 
Kopmuşlar gibi dünyanın koptuğu manayla güneşten, kendi hikayesini yazmaya doğru
Çırpıyor, alkışlıyor, parçalıyor, uçuyor misal
Çağırıyor anavatanına coşkuyla yeni yüzler
Gövde kaskatı duruyor toprağın üzerinde
Ayaklar korkak bir savaş esiri 
Hep geldiği yeri özlüyorlar
Ama unutmuşlar orası neresiydi
Öylesine uzamış ki çıkılan yol
Sadece nilüferleri hatırlıyor ayaklar
"Geldiğimiz yerde nilüferler açardı.."
Nereye bastığını bilirlerdi bir zaman
Şimdi nereye battığını biliyorlar
Orada kaç zaman mahsur kalacağını
O çamurdan, aklına kaç sancı taşıyacağını
Toprağın çamura dönme hikayesini biliyorlar
Kendi hikayesine benzetiyorlar biraz
Hep geç kalınmışlık hissi bir sonraki yetişme çabasını örseliyor
Ayaklar öğreniyor çaresizliği
Battığı yerden yolluyorlar o mektupları
Aklın usanmasını bekliyorlar 
Bir sokak lambasının altında gündüzü yaşayan kuş gibi akıl
Sabahın meltemiyle işi yok
Sadece varsayımlara adanmış
Biraz aydınlık yetiyor elde olandan şahaneler yaratmaya
Aslında öylesine hasret ki sahici sabahlara
Ama bu meçzup hali taşımak zorunda kanadında
Alışmış işin kötüsü
Ayırt edemiyor gündüzü geceden
Hiç varmak istemediği bir yere kanat çırpmak
Olduğu yerde dönerken üstelik ne zor iş 
Birileri tarafından farkedilmeyi bekleyen hüzünler giyiyor
Gövdenin üzerindeki vazifesi de yoruyor onu
Kim ister ki onca başıboş fikre sahip çıkmayı
İpek böceğiyle kelebeğin savaşı gibi
Ayaklar ve aklın arasındaki
Ölüme kim daha yakın bilmiyorlar
Uzuvlar sessizce konuşuyor birbirleriyle
Hem okşuyor hem dövüşüyorlar
Yabancı da değilsin bu alametifarikaya
Her defasında sanki ilk kez karşılaşıyor gibi acemi bir merhaba ile
Gelip yerleşiyor eklem oyuklarına
Hep dönüyorsun karga tulumba geri
Kılık değiştirip kapıyı çalan o sevgiliyi
Buyur ediyorsun içeri
Yağmala hüzzam makamını
Her ne kaldıysa sözcüklerden geri
Bin bir suratla koynuna giren o serseri
Aşk,
Ne güzel geldin, hoşgeldin. 

Ç. 
Tkrdağ/ 27'10'17



16 Ekim 2017 Pazartesi

Lotus Çiçeği

Giden birini durdurmak, kurşunu havada yakalamaya benzer. Bunu başarmanın tek yolu kurşunun önüne atılmaktır. Kurşun sana saplanır ve durur. Durduğu yerde de seni kanatıp bir müddet sonra öldürür. Sonunda sen yine ölürsün. Bu yüzden ayrılık ölümün döl eşidir. 

Gitmek nedir? Bir terkediş. Vazgeçiş. Senden vazgeçmiş birini nasıl durdurabilirsin?  Yarı yolda elini bırakmış birini ? Kalmasını dilediğin kişi, hala o kişi midir ? Biri dururken, diğeri yürüyebilir mi? Yanında olduğunu sandığın, gitmeye karar vermesi ve sana bildirmesi arasındaki 'zaman' .. O, karar verdiği gün gitmiştir zaten. Sahip olduğun tüm varlık: arzu, ümit, tebessüm ve reddeden delilik; onun suretinde gördüklerin ama o değil. Sadece düşsel bir kanama bu.  

Bu, gökte parlaklığıyla büyülendiğin bir yıldızın yüzyıllar öncesinde oradan kaydığını; gördüğünün sadece bir ışık huzmesinden ibaret olduğunu hatırlatan bir yanılsama. 
Bütün ayrılıklar gibi ''ışığı sana çok sonra ulaşan'' ...

Neden vardır ayrılık?
Bugünü anımsamak için. Ayrılıktan bir gün evvel hayatının ne kadar sıradan olduğunu anlamak için. Bir deprem, bir yangın gibi felaketin kapında beklediğini bilmeden içeride uyursun. Ne güzel uykudur o son uyku. Artık hiç bir uyanış da eskisi gibi olmaz. Vücut ısın, eklemlerindeki ağrı, kasılmış kasların , bütün gece sıkmaktan sızlayan çenen... Sana ayrılıktan bir gün önce dünyadaki en mutlu insan olduğunu anlatır.  Ansızın bombalanan şehirler gibi hazırlıksız. Artık tarihin de bir önemi yoktur. Başarını yazan kayıtlar kül olmuştur. Kimsenin de umrunda değildir sadece hayatta kalmaya çalışırsın.  Vücudunda akşamcı bir koku, öyle utanır ki zihnin  göz ucuyla komşunun bahçesindeki o renkli gülleri çalmaktan her gün, dilinin ucundaki sözcüklerin 'tütünden sararmış sakallar gibi acizliği kolay farkedilir' ... Bir kütleye defalarca çarpıp sana geri dönmüş sitemler, etine hatırlamadığın morluklar, diline bilmediğin küfürler yerleşir.  Öyle sahneler görür ki gözlerin her ölümlü gibi sıradanlığın sarhoşluğunda uyuşmak için can atarsın. Daha fazlasını taşıyamayacağını düşünüp, her gün daha beteriyle çarpıştığın arsız gücü kovalarsın, gitmez.
 O kalleş monolog..

Bir insana kavuştuğun an, onu kaybetmenin geri sayımı başlar. Aşka dair hatırlanan güzel anların tümü, seni herhangi bir limana taşıyan görkemli bir gemi gibi. Sarsıntılı, gürültülü, güvenlik seviyesi düşük, hayal edemeyeceğin kadar güzel manzaraları olan, kıyıdan bakan herkesin imrendiği,  hiç anlam veremediğin bir güç tarafından taşındığın bir yolculuk.  

Bir şarkının giriş kısmının nakarata kavuşma isteğini bilir misin..? Yırtar gibi şehvetle minörlerini ama ikditarsız bir hazla. Hiç bir duyguyu döllemez bilirsin.  Islak bir etin içinde çırpınır durursun. Hayatta kalmak için nakarattaki coşkuya ihtiyacın vardır. Anlatmak istediğin hiç bir zaman karşındakine istediğin biçimde ulaşmaz. Cümleleri silip silip tekrar yazarsın. Henüz sihirli sözcüğü bulamadığını düşünürsün. Bulduğunda majörlü günlerin seni beklediğine inanırsın. Kahrolası ilhamı çağırırsın bütün gücünle. Tüm bu çırpınışında yalnızsındır. Dışarıdan farkedilecek kadar da komik. Bu yüzden bir şarkıyı iki kişi yazamaz, bir romanı.. Bir aşkı da öyle.  Bazıları yazar, bazıları değirmen olur. 

İçinde saplanıp kaldığın o şarkı, hiç bir zaman bitmez. Bittiği gün, öldüğü gündür bilirsin. Bütün sonlar ayrılığın o keskin kokusunu taşır. Kokuşmuş can çekişmelerin zengin armonisi.  Bir bataklıkta çırpınmak gibi; yüzeye çıkmak istiyorsun ama sevdalısın çamuruna. 
İşte o şey, heykel mi çamur hiç bir zaman bilemezsin. 

Ç. 
Tkrdağ' 16'10'17

14 Ekim 2017 Cumartesi

Hala'dan Mektup




Bugün değişik bir gün, bugün her zamankinden daha değişik bir gün.Bugün hala olacağımı öğrendim.Kendime gelemedim sayılır.Ailemize yeni bir üye katılıyor.


Sevgili Yeğenim; henüz hiçbir şeye benzemiyorsun,muhtemelen çirkin bir şeysin.Yavaşça,bir fındık tanesinden, insana dönüşeceksin.Sanırım bu yıl bitmeden de aramızda olacaksın…


Henüz cinsiyetini bilmiyoruz ama her ne olursan ol, babana benze.Eğer erkeksen; onun gibi yetenekli, erdemli ve ahlaklı ol.Babana benzersen, bütün kadınların hayran olacağı biri olacaksın ancak hayatta yalnız tek bir kadını mutlu edeceğin konusunda  hayal kırıklığına uğratacaksın onları.Olsun,hiç değilse hala bir şanları olduğunu bilecekler..Sahip olduğun yeteneklerin konusunda yüzüne hayatın boyunca, şaşkınlıkla bakacak olanlara, benim gibi tebessümle karşılık vereceksin çünkü bileceksin ki sahip olduğun tüm güzelliklerin kaynağı baban olacak; çünkü benim de sahip olduğum her güzel şeyin kaynağı senin babandı.


Eğer bir gün, kız kardeşinin kredi kartı borcunu ödemek için, gitarını satmak mecburiyetinde kalırsan,bunu sürekli kafasına kakma.Ayrıca kız kardeşinin sana olan zaafını kullanıp ‘’Amerika’ya gider, bir daha dönmem’’ tehditiyle, evin tüm temizliğini onun üstüne yıkma lütfen.Benzer korkutmalarla ,harçlıklarını da alma çünkü o harçlıklar, sana yılbaşında en güzel hediyeyi almak için birikiyor olacak.

Sen büyüdüğünde, tekvando

 ,karete gibi kültürler tamamen tedavülden kalkacak.Bruce Lee fırtınasına tutulmamış olacaksın.Kız kardeşin için mutlu lakin senin için üzgünüm.Dövüşecek partner bulamadığında, kardeşini kum torbası olarak kullanmak pratik ve ekonomik bir çözüm olacaktı oysa.

Plak, kaset, cd arşivi sağlam olan bir halan olacağı için de şanslı sayılırsın.Evimizde bu konuda hatrı sayılır bir koleksiyon olduğunu söyleyebilirim.


Bütün kız arkadaşlarını, kız kardeşinle tanıştırmanı tavsiye etmem çünkü prenses de olsalar, hiç birini sevmeyecek.


Eğer bir kız olursan, ‘’Kızlar halaya çekermiş’’; güzelliğini benden alabilirsin,lütfen cadılığımı alma…Sen büyüdüğünde ,bu dünya ,bugün olduğundan daha kirli bir yer olacak.Sen herkese inat tertemiz ol. Fazla melankolik olma diyemeyeceğim çünkü melankoli bizde doğuştan.Bu konuda yapabileceğin bir şey olduğunu pek sanmıyorum.


İletişim kopuklukları yaşadığında, sen de babanla benim gibi mektuplaşabilirsin lakin sen büyüdüğünde mektubun ne anlama geldiğini,muhtemelen ancak sözlükten açıp bakarak öğrenebileceksin. ‘’Anne babalık , çocuk sahibi olmadan öğrenilebilecek bir şey değil’’ diyen bir deden olacak bir de.’’Bir Hayat, bir hayat’ın’’ ne kadar önemli olduğu kulağına küpe olur umarım;biz bu hayat denen şeyi çok da ciddiye almadık sanırım. Kaleminin kuvvetli olmasını dilerim, yazı yazmak güzel şeydir.Bir kadına belki en çok yakışan şeydir.Edebiyatla aran iyi olursa ve okumayı sevecek olursan, dedene benzediğini  bileceğim.


Sorumluluk sahibi ve fazla korumacı olursan da, yine dedene benzeyeceğini biliyorum.Eğer ortaçağda doğsaydın, bu meziyetlerinle bir kral bir lord olurdun ama gel gör ki millenium çağındayız!

Eğer kız olursan,babanın bir hayalini gerçekleştirmiş olacaksın. Çünkü baban hep büyük kardeşin kız, küçük kardeşin de erkek olması gerektiğine inanırdı.Attığı her adımı, bir kız kardeşi olduğunu bilerek attığından, gönlünce serserilik yapamadığından yakınır ve kendi çocuklarından ilkinin kız olmasını istediğini söylerdi hep.Olduğundan daha erken olgunlaşacaksın böyle olursa orası kesin.Eğer büyük kardeş olmanın da güzel yanları varsa, belki ben de senden onları dinlerim kimbilir ama dünyada hiçbir şeye değişmeyeceğim şeyin ‘’abim’’ olduğunu bilmeni  isterim…


Evin en küçüğü olmanın süksesini yaşayamayacaksın maalesef.Yoksa sana bu konuda da bazı öğütlerim olacaktı fakat bu şansı kaçırdın.


Annelik makamının sınırlarını fedakarlıkla,sinir bozucu biçimde zorlayan bir babaannen olacak bir de.Onun gözlerinde, sadece babanı uğurlarken yaş göreceksin.Sonra Tanrıdan, ömür boyu,ailenden ayrılmak zorunda kalmayacağın bir ömür dileyeceksin.Eğer biraz da şanslıysan, gözlerin babaannen gibi menekşe mavisi  olabilir. Babaannen kadar tutumlu olmanı istemem tabi; o kadar tutumlu olup da ülkeye hala bir Maliye Bakanı olamamışsan hayal kırıklığı olur çünkü.


Müziğin içinde doğacaksın.Doğduğun evde onlarca enstürman olacak ve muhtemelen darbuka sesleriyle uyuyacaksın ya da gitar; şanslıysan! Bu gayda da olabilir. Sanatsal yeteneklerin konusunda şimdiden hiç şüphem yok.Resim, müzik ya da sahne sanatlarından bir ve ya bir kaçına yetenekli olacaksın.Bu konuda da babana benzeyeceğini düşünüyorum.


Önce hangi dili konuşacağın konusunda biraz çelişki yaşayabilirsin çünkü bir çok seçeneğin olacak.Bizim böyle bir sorunumuz olmadığından bu yaşa kadar tek dille geldik. Lakin ilk söylediğin kelime ‘’Hala’’ olursa, hangi dile öncelik verdiğini anlayacağım.


Rocker olacağın konusunda tereddütüm yok.Sülalemizde bizi henüz bu konuda hayal kırıklığına uğratan olmadı ama ilk çocuk olduğun için, herşeyi kendin keşfetmen gerekecek maalesef benim gibi büyük kardeşini kopyalayamayacaksın.


 Milyonlarca kere ‘’Dayımın evinde bir Yeni Türkü: Vira Vira! albümü buldum ve hayatım değişti’’ anısını dinleyeceksin babandan ve belki de aynı şarkılarla zehirleneceksin ama bu şarkılarla temeli atılmış erişkinlik çok sağlıklı olmuyor,şimdiden söyleyeyim.En azından askerlik anıları dinlediğin bir baban olmayacak ; bu da bir şey tabi.


Sanatın içinde doğacaksın; belki bana anlatarak bitiremeyeceğin kadar çok sergiye,konsere ve hatta müzikale gidersin.Baban müzikalleri sevmiyor olacak; belki ona bile sevdirebilirsin.Belki sen büyüdüğünde, Pink Floyd üyelerinden biri hala hayatta olur lakin Mİcheal Jackson’ı  tanıyamadığın için çok üzgünüm.Sen büyüdüğünde,Ajda Pekkan’ın hala yaşıyor olacağına eminim ama.


Eğer kız olursan, ergenlik döneminde yaşayacağın sıkıntılar konusunda annene denge unsuru olarak başvuracaksın.Avrupalı da olsan, Türk bir baban olacağını unutma.


Erkek arkadaşınla okuldan kaçtığında, önüne arkana, sağına soluna iyi bakmayı ve sık sık hedef şaşırtmayı unutma.Baban her an her yerden çıkabilir.Bu konudaki engin tecrübelerimi seninle zaman içerisinde paylaşacağım.


Çok güzel bir gülüşün olursa, bunu annenden alacağını biliyorum.Utanınca yanakların kızarırsa da sanırım annene benzemiş olacaksın.Gözlerin ve kirpiklerin de annene benzer umarım.Biz bu konuda, anneme hiç benzeyemediğimizden pek de şanslı sayılmayız.Burnun babana benzemeli ama orası kesin. ''Bu burunla kaç kız tavladım ben'' şeklinde hava atabilmen açısından.


Bir gün, zaaflarını fark edip, bu zaaflarının sempatik geldiği ve noksan yanlarını görebilecek kadar dikkatle izleyen bir insan olursa seni,böylesine özenle ilmek ilmek her ayrıntını görebilecek kadar aşkla bakan biri olursa sana, onu sakın bırakma ve çok sev.Senin için doğru insanın o olduğundan kuşkun olmasın…


Savaş hep vardı, yine olacak.Yanı başında insanlar ölecek; kaynaklar tükendikçe tahammüller tükendikçe insanlar birbirlerini öldürmeye devam edecek.Bütün dünya savaşırken, iki insanın birbirini bulması kadar mucizevi bir şey olmadığını ve aşkın aslında böylesine imkansız bir duygu olduğunu unutma…


Senin doğumunla beraber, ‘’ergenlik döneminde fazla baskılara isyan ettiğimiz günlerin hakkını mı vereceğiz yoksa aynı paranoyak ve endişeli ebeveynler mi olacağız’’ konusu da aydınlığa kavuşacak.Sanırım senin doğumun bir çok ergenlik hezeyanının sorularını cevaplayacak.Belki de babamı, anlamadığım ve kırıldığım bir çok konuda affedeceğim kimbilir…

Bir gün okul, evlilik  gibi sebeplerle babandan ayrılmak zorunda kaldığında,asıl yalnızlığın bu olduğunu anlayacaksın.Çünkü benim için de ‘’yalnızlık’’  babanı; yani abimi Avusturalya’ya yolculadığım o gün,Sirkeci’de saatlerce ağladığımda başlamıştı ve o boşluk bir daha da hiç dolmadı.En azından sen,Londra’da ya da Bruges’de ağlıyor olacaksın;benim gibi Sirkeci’de değil,bu da bişey. O gün Tanrıdan, bütün ailenin bir arada olacağı kadar uzun bir ömür için şans iste. Şimdi senin aramıza katılacağın haberi, yıllarca süren ayrılığın ödülü  gibi geldi.Sana değer sanıyorum.Baban yine yırttı anlayacağın!


Bir de Tekirdağ’da,çocukken diktiğimiz,dalından bir tek erik bile yiyemediğimiz bir ağacımız var.Onu da gelince görürsün.Burası hiç de fena sayılmaz.Hadi çabuk gel!


Halan.

 22'4'14

 


7 Ekim 2017 Cumartesi

Bir Yıl

Kendi parmaklarını da kıskanır mı insan?
Eğer onlar, hayallerine senden bir adım daha yakınsa kıskanır. 
Bugün ellerimi kıskandım
Saçlarına değer saçlarımı
Yanında sana dokunmadan geçmiş dakikalarımı kıskandım
Sana küsecek konforunu gönlümün
Saçlarımın telini
Gömleğimin beyazını kıskandım
Bugün maziyi kıskandım
Kendimi kıskandım bugün. 
Hayalinin elini bırakıp koşar adımlarla kalabalığa karışan cesaretini gerçeğin
Cümlelere saklanan büyüsünü kıskandım. 
Söylediğim sözleri
Savurduğum öfkeleri
Yazdığım şiirleri kıskandım
Bastığımız yolları
Battığımız zorları
Çiğ et tadını damağımdaki
Çiğnemeden yutulmuş telaşımı kıskandım. 
Kendimi kıskandım senden
Ve ben şimdi senden ayrı gezegende bir yıldızken 
Kayıp da düşemediğim göğsünü kıskandım. 
Kendimi kıskandım bugün. 

Ç.  / Cz







iPhone'umdan

4 Ekim 2017 Çarşamba

Metrodaki Külkedisi

Metroda oturuyorum. Yüzüm cama dönük. Tren Şişhane istasyonunda durduğunda, yanımdaki yolcular inmek üzere kalkıyorlar. Her iki yanımın da boşaldığını net olarak görüyorum metro camında. Kendimi bir an yapayalnız hissediyorum. " İyiydik halbuki" diyorum “ Neden gittiniz ki..?” Solumdaki kadının kalçası genişçeydi ve vücudumda yaslandığı yeri tatlı tatlı ovuyordu. Sağımdaki adamın dirseği ise kibardı. Rahatsız etmemek için ekstra çaba sarfeden bir kontrole sahipti; kirasını düzenli ödeyen ev sahibi gibi. Ama şimdi ikisi de yoklar. Şu kapıdan çıktıkları andan itibaren bir daha karşılaşma şansımız 80 milyonda bir. Her şey " o" kapıdan çıkmakla başlıyor. O kapıdan çıktığında yalnızsındır. Kapıdan çıkan da, kalan da yalnızdır artık. Kimin kalıp kimin gittiğinin de bir önemi yoktur üstelik. Kalanın aklında biraz daha belirgindir sahneler gidene göre. Menzilden çıkınca kimin kalıp, kimin gittiğini farkedemezsin. Bir müddet sonra , onun hangi durakta indiğini hatırlamazsın. Aklında sadece, silik o gidiş anı kalır. Adımlarının kararsızlığını, senin  ardından ilk kiminle göz göze geldiğini, elini saçlarına getirdiğini, tırnaklarını yediğini, göğüs kafesini şişirerek nefes aldığını düşünürsün. Kendi durağınla onunki arasındaki farkı bulmaya çalıştığın bir zaman dilimine girersin. İnmediğin durağın koşullarını , o gün , o saatte, orada inmediğin için hiç bir zaman tam olarak bilemezsin. Sadece bazı tahminler yürütebilirsin. Gidenin neden gittiğini tam olarak bilmenin bir yolu yoktur. 

Trenin kapısının açılmasıyla yeni yolcular içeri doluştular bir anda. Ben gelecek istasyonlara beraber devam edeceğim muhtemel yol arkadaşlarımı gözlüyorum trenin camından. "Acaba hangisi oturacak yanıma..?"
Derken... İki kişi, yorgun bedenlerini bırakıyorlar yanımdaki boşluğa. Neden yanımda olduklarına dair bir fikirleri var mı yok mu diye tasalanıyorum. Bu yeni yolcunun varlığına hazır mıydım ki acaba... Gideceğim istasyona kadar gelecek miydi benimle, yoksa kendine bir başka durak beğenip yarı yolda inecek miydi öncekiler gibi. Merak ediyorum. Sadece yanım boş olduğu için mi oturdular, bunu merak ediyorum en çok aslında. Öyle alelade bir boşluğu doldurmak için, girdiğin kabın şeklini almanın moleküler hazzıyla mı, neden..?

Bu yeni yolcuların farkını ayırt ediyorum hemen. Aynı mağruriyet yok adamın beden dilinde ya da kadının vücudunda güven veren bir et kalınlığı. Ama camdaki aksime bakınca iki yanımın da tastamam dolduğunu görüyorum. Yalnız görünmüyorum. Rastlantısal olarak yanımdaki boşlukları doldurmuş iki yol arkadaşıyla güvende hissediyorum. Az sonra tavırlarından yanımda ne kadar kalacaklarını tahmin etmeye çalışacağım. Kafalarını cama yaslayıp, gözlerini kaparlar ya da oldukları yerle ilgili her şeyi bilmek ister gibi gazetelerini açıp okumaya başlarlarsa uzun bir yolculuk olacağını düşüneceğim.  Güven hissiyatım biraz daha artacak. Bir sonraki istasyonda inecek olan biri, çok şey bilmek istemez ya da yanında uyumaz herhalde diye düşünüyorum. Birinin yanında uyumak mühim bir şeydir. Başının, uyuduğunda o omuza düşeceğini bilirsin. Uyandığında aynı yerden kaldırmak istersin başını. Solumdaki kadının uykulu yüzünde bir tedirginlik seziyorum. Bakışlarını kaçırıyor bir noktadan diğerine. Omzumda uyumak istemiyor sanki.  Sağ dizini sallıyor sürekli, arada gözleri düşer gibi oluyor ama koyvermiyor, huzursuz gibi bir hali var. Gözü duraklara takılı. Fazla kalmayacağını anlıyorum böylece. Onunla aramda önceki yolcuyla olduğu gibi telepatik bir iletişim yok. Sağımdaki adam, umduğum gibi gazetesini çıkartıyor. İçimde bir mutluluk hissi; uzun zamandır giymediğin ceketinin cebinden para çıkması gibi, kimseyle paylaşamayacağın türden müstakil bir neşe. Adam ekonomi sayfalarını okuyor. Ülke ekonomisinden şikayet eder bir hava dolaşıyor dudaklarının üzerinde, yağdı yağacak sağanak bir öfke. Biraz sonra çiseliyor yavaşça : " Canımızı da alın da kurtulalım" diyor. O an sol dirseğiyle vücuduna kattığı motivasyon, onu öfkesiyle barışık tutuyor. Dirseğin bir ucunda ben, diğer ucunda ülkedeki zamlar var. Ateş hattındayım. Sırılsıklam olsam yeri. 
Biraz sinirli de olsa, bu yeni yol arkadaşımın yanımda yer alacağı uzun soluklu seyahat fikri beni mutlu ediyor. Bir sonraki durağa geldiğimizde, adam gazetesini apar topar katlayıp kolunun altına alıyor. Trenin kapıları açılır açılmaz, adam fırlıyor kapıdan dışarı. Öylece bakıyorum arkasından. Niye aniden gittiğini anlamıyorum. Giderken gazetenin bulmaca ekini düşürüyor. Eğilip alıyorum. Külkedisi öylece gidiyor. Gidişini görüyorum. Mavi ceketi, kapı önünde duran kadının bej renkli pardösüsüne çarpıyor. Giderken ağzında küfürler vardı hala, yutmamıştı lokmasını. Derken kapılar kapanıyor. Bu duraktan başka binen yok. Trenin içi neredeyse boşaldı. Camda kendimi gördüm yine. Trenin camları, bakanları alabildiğine yalnız hissettirebilmek için her gün özenle siliniyor gibi. Evdeki aynamın bile bu kadar net gösterdiğine şahit olmamıştım. 
  
Mavi ceketli adam kalabalığa karışmıştı. Gözlerim artık onu takip edemiyordu. İndikten sonra da nereye gideceği hakkında pek fikri yok gibiydi. Tesadüfen gelen ve giden insanların bıraktıkları o boşlukları çok da sorgulamamalı. Çünkü sebebini onlar da bilmiyorlardı.  Gözlerimi camın ardındaki kalabalıktan alıp  camın üzerindeki yalnızlığıma odakladığımda işler büsbütün değişiyordu.

Bir şey farkettim o an. Yanımdan kalkan ve akabinde oturan yeni yolcu arasındaki süre öylesine kısaydı ki vücut sıcaklıklarını olimpiyat ateşi gibi birbirlerine teslim ediyorlardı. Boşluklarım tesadüfen, gelişigüzel  doluyordu. Omzumu yasladığım insanlar hakkında hiç bir fikrim yoktu ve onlarla bir yola çıkıyordum. Kaderimin bilinmezlerine dair o efsunlu havayı birlikte soluyorduk. Bir ipe dizilmiş mısır koçanları gibiydik camdaki görüntümüzde.Yan yana gibi duran ama apayrı insanlar... Aynı amaç için orada bulunuyor gibi bir halimiz vardı ve yolun sonuna kadar gideceğiz gibi hissettiriyordu bu resim. Ama öyle değildi. Tesadüfen kalabalıktık ve tesadüfen yalnız. 
Bu, kendi durağına kadar başkalarının hayatında soluklananların yol hikayesi.
Sadece o an, o makam boş olduğundan oraya atanıyorlardı  evren tarafından. Bu yüzden vadeleri dolunca iniyorlardı. Kalçası yumuşacık olanlar, dirsekleri zarafet kokanlar, ağzında afyon patlayanlar, berduşlar, gezginler, sarhoşlar ve deliler...
Hepimiz gelişigüzel bir vagonda gidiyorduk.
Karşımda oturanların da, neden yan yana oturdukları en az bizimki kadar muammaydı.
Öylesine birbirimizin hayatındaydık. Karşımdaki kadınla yer değiştirdiğimde evrenin akışına dair bir değişiklik olmazdı. O zaman da şu temiz yüzlü ihtiyarın dirseğinden mikro titreşimler yoluyla mesajlar alacaktım " Neden yanımdaydı, nereye gidiyordu, yolun sonuna kadar gidecek miydi ya da sıkılınca inecek miydi... "


Benim de durağım yaklaştı, göz ucuyla panoya baktım. Trenin içinde hemen hemen kimse kalmadı. Durakları ve inenleri hatırlamıyorum artık. Bir gün planladığımdan daha kısa bir seyahate çıkacak olursam yolda gazetemi açmayacağımı biliyorum sadece. Birilerinin beni camdan izleyebileceğinin farkındayım. Kafamın içi kimsenin bilmediği sırlarla dolu; vagonlar gibi geliyorlar peşimden.
Tren durdu. Ben indim, hepimiz indik. Son durak, kimsenin birbirine çarpmayacağı kadar tenha. İnenlerin yüzünde benimkine benzer bir ifade var.  Kalktığımız yerlerden vücut sıcaklığımızı da alıp gittik. Bilmediğimiz bir bedende üremeyeceğiz kontrolsüzce. Ne kadar da hüzünlü vagon. Mülteciler gibi bir anda terkettik orayı. Son durakta yan yana inenler de oldu. Sayıları azdı. Sonrasında onları nelerin beklediğini bilmiyorum ama yolu beraber tamamladıklarını gördüm. 

Ç.  
İst/ 3'10'17