Gitmek nedir? Bir terkediş. Vazgeçiş. Senden vazgeçmiş birini nasıl durdurabilirsin? Yarı yolda elini bırakmış birini ? Kalmasını dilediğin kişi, hala o kişi midir ? Biri dururken, diğeri yürüyebilir mi? Yanında olduğunu sandığın, gitmeye karar vermesi ve sana bildirmesi arasındaki 'zaman' .. O, karar verdiği gün gitmiştir zaten. Sahip olduğun tüm varlık: arzu, ümit, tebessüm ve reddeden delilik; onun suretinde gördüklerin ama o değil. Sadece düşsel bir kanama bu.
Bu, gökte parlaklığıyla büyülendiğin bir yıldızın yüzyıllar öncesinde oradan kaydığını; gördüğünün sadece bir ışık huzmesinden ibaret olduğunu hatırlatan bir yanılsama.
Bütün ayrılıklar gibi ''ışığı sana çok sonra ulaşan'' ...
Neden vardır ayrılık?
Bugünü anımsamak için. Ayrılıktan bir gün evvel hayatının ne kadar sıradan olduğunu anlamak için. Bir deprem, bir yangın gibi felaketin kapında beklediğini bilmeden içeride uyursun. Ne güzel uykudur o son uyku. Artık hiç bir uyanış da eskisi gibi olmaz. Vücut ısın, eklemlerindeki ağrı, kasılmış kasların , bütün gece sıkmaktan sızlayan çenen... Sana ayrılıktan bir gün önce dünyadaki en mutlu insan olduğunu anlatır. Ansızın bombalanan şehirler gibi hazırlıksız. Artık tarihin de bir önemi yoktur. Başarını yazan kayıtlar kül olmuştur. Kimsenin de umrunda değildir sadece hayatta kalmaya çalışırsın. Vücudunda akşamcı bir koku, öyle utanır ki zihnin göz ucuyla komşunun bahçesindeki o renkli gülleri çalmaktan her gün, dilinin ucundaki sözcüklerin 'tütünden sararmış sakallar gibi acizliği kolay farkedilir' ... Bir kütleye defalarca çarpıp sana geri dönmüş sitemler, etine hatırlamadığın morluklar, diline bilmediğin küfürler yerleşir. Öyle sahneler görür ki gözlerin her ölümlü gibi sıradanlığın sarhoşluğunda uyuşmak için can atarsın. Daha fazlasını taşıyamayacağını düşünüp, her gün daha beteriyle çarpıştığın arsız gücü kovalarsın, gitmez.
O kalleş monolog..
Bir insana kavuştuğun an, onu kaybetmenin geri sayımı başlar. Aşka dair hatırlanan güzel anların tümü, seni herhangi bir limana taşıyan görkemli bir gemi gibi. Sarsıntılı, gürültülü, güvenlik seviyesi düşük, hayal edemeyeceğin kadar güzel manzaraları olan, kıyıdan bakan herkesin imrendiği, hiç anlam veremediğin bir güç tarafından taşındığın bir yolculuk.
Bir şarkının giriş kısmının nakarata kavuşma isteğini bilir misin..? Yırtar gibi şehvetle minörlerini ama ikditarsız bir hazla. Hiç bir duyguyu döllemez bilirsin. Islak bir etin içinde çırpınır durursun. Hayatta kalmak için nakarattaki coşkuya ihtiyacın vardır. Anlatmak istediğin hiç bir zaman karşındakine istediğin biçimde ulaşmaz. Cümleleri silip silip tekrar yazarsın. Henüz sihirli sözcüğü bulamadığını düşünürsün. Bulduğunda majörlü günlerin seni beklediğine inanırsın. Kahrolası ilhamı çağırırsın bütün gücünle. Tüm bu çırpınışında yalnızsındır. Dışarıdan farkedilecek kadar da komik. Bu yüzden bir şarkıyı iki kişi yazamaz, bir romanı.. Bir aşkı da öyle. Bazıları yazar, bazıları değirmen olur.
İçinde saplanıp kaldığın o şarkı, hiç bir zaman bitmez. Bittiği gün, öldüğü gündür bilirsin. Bütün sonlar ayrılığın o keskin kokusunu taşır. Kokuşmuş can çekişmelerin zengin armonisi. Bir bataklıkta çırpınmak gibi; yüzeye çıkmak istiyorsun ama sevdalısın çamuruna.
İşte o şey, heykel mi çamur hiç bir zaman bilemezsin.
Ç.
Tkrdağ' 16'10'17
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder