14 Temmuz 2014 Pazartesi
Fesleğen
Bir gün, bir temmuz sabahıdır günlerden. Bir fesleğen kokusu camdan içeri sızar aniden.
Tanrı, kendindeki değişikliklerin farkına varman için, evreni stabil kılıyor. Güneş bir sabah beklendiği yerden doğmasa ve bir yıldız seyrü sefa ederken denizin içine düşüverse, kor demiri suya sokmuşsun gibi aniden sönüverse; belki kendimizle uğraşmayacağız bu kadar.
Mutsuz insanı düşünürdüm hep. Yer yer herkes biraz dalgalıdır ya mutsuz adam öyle değildir." Mutsuzu", "mutludan" ayıran temel fark meşguliyet sahanlığıdır. Sürekli oyalanacak bir şeyler arayan, kendiyle akılalmaz bir yarışın içinde olan, ruh halini değiştirmek için bir faaliyete ihtiyaç duyan bir de acelesi olan insandır : "mutsuz".
Trafikte acelesi vardır, hayatta acelesi vardır. " Acelelik", ona , kendini önemli hissettiren bir araçtır. Hayatın her alanına telaşı koyar ki , "kaybedecek zamanının olmayışı temasıyla" , hayat çekici görünsün. Hep yetişeceği bir yer varmış gibi koşması, durup bir an bile kendiyle yüzleşecek cesareti olmayışındandır. Sukunet, pusudaki düşman gibi ne vakit ateş açağı belli olmayan bir tehdittir onun için. Sessizlikten kaçar, meydanlara sığınır mutsuzlar.
Hissiyatsız insandır mutsuz. Hani vücudunda sinirlerin öldüğü bir yerine dokunduğunda ,kumaşın üstünden dokunur gibi hissedersin ya tenine. İşte ona benzer; mutsuzun hayata dokunduğunda hissettiği. Bütün hissiyatları , hissiz bir deriye dokunduğundaki gibi uyuşuk yaşar.
Hep bir şeylere bağlıdır mutluluğu, bir kıpırtı olmadan, kendiliğinden mutluluğun nasıl bir şey olduğunu bilmez hiç. " Seratonin" , vesilelerin hormonudur. Mutsuzun,vücudunda bu hormonu salgılatan simyacıyla arası hep açıktır.
Eskide yaşar mutsuz insan. Bir dakika öncesi bile " geçmiş zamanın kipiyle" çekimlenebilir cümlelerinde. Bir dakika öncesi ve bir dakika sonrası arasında uçurumlar vardır. Her şey kendiliğinden eskir içinde. Hemen hemen onu duygulandıran tek şey mazidir. Güzel olan her şeyi biraz mazileştirir mutsuz insan. Mazi mabedidir onun. Kavgasında namluyu, kendinden çekip, zamana doğrultmak için yapar bunu. Talihsizliklerin hedefi zamandır hep: " yanlış zamandır", " yalnız zamandır". Çocukluğundan herhangi bir hatıra onu haddinden fazla duygulandırır. Ordan çıkıp gelen bir şarkı, bir şehir, bir fener, onu derinden sarsar. Bu, o günden bu yana hayatında onu daha fazla etkileyen bir şeyin olmamasından kaynaklanır. En son mutlu olduğu zaman ; çocukluğudur çünkü. Eski fotoğraflara bakamaz hiç çünkü her şeyi hatırlar. Üstündeki elbiseyi hatırlar, arkada çalan şarkıyı hatırlar. Zihninde ona yaşamı boyunca kullanması için verilmiş hafıza tünelinin hepsini çocukluk anıları doldurur bu yüzden her anı ayrıntılarıyla hatırlar hep.Çocukken ne kadar mutlu olduğunu düşünür. Büyümenin hiç de iyi bir şey olmadığından bahseder. Yeni yıllar, yeni güzellikler vermemiştir ona.
Gerçek tek bir acıyla yüzleşmek yerine, simülatif yüzlerce acıyla aşınır ve aslında canı daha çok yanar.
Mutluluğu sevmez mutsuz insan. Korkar mutluluktan. Çünkü içinde bir korkakla yaşar. Tam olarak hiç sahip olunmamış bir şeye nasıl sahip çıkacağını bilmez. Onu kumanda etmeyi bilmez. İlk kez yoğun bir mutlulukla karşılaştığında bocalar, ne yapacağını bilmez. Kaçar ondan. Bu anın çocukluğundan bir yerden kaçıp buralara geldiğine inanır. " Olamaz" diye düşünür. Saklanır, kalbi çok hızlı atar. Bu kaygı yerleşmiştir artık. Mutludur ! Mutsuz adam, mutlu olmaya başlamıştır. Uyuşma hali gitmiş,her sahneyi dolu dolu yaşamaya başlamıştır. Bir kumaşın altından dokunmuyordur derisine, o el, temasıyla, iliklerine kadar işliyordur artık. Uyanmıştır yüzyıllık uykusundan. Yeni şarkılar kazıyordur zihnine, yeni filmler ve " yeni hatıralar " için giriş izni istiyordur belleğinden. Her anın tadı başka olmaya başlamıştır. Renkler olduğundan daha parlak, notalar olduğundan daha opak, sahneler bir filmdekinden daha dokunaklı ve Aşk, sandığından daha saltanatlı hale gelmiştir. Artık geri dönüş yoktur. İçindeki bu kaygıyla yaşamak zorundadır. Korkular ve kaygılar birbirine dolanıp bir kilim örmüştür ayağının altına. Sahip olmanın dayanılmaz iktidarını taşır sırtında. Keşke ne yapacağını bilse ama bilemez işte. Çünkü artık yepyeni bir duyguyla daha tanışmıştır: "kaybetme korkusuyla". Hayatında hiç kaybetmemiş insanlara bakınız; Onlar hiç sahip olmamışlardır aslında. Mutsuz insanın, mutluluk üzerindeki hükümdarlığı önce kendi kellesini vurmasıyla son bulur.
Bir gün, bir temmuz sabahıdır günlerden. Bir fesleğen kokusu camdan içeri sızar aniden. Gözlerini kapatıp, zihninden onu gitmek istediği yere götürmesini ister. Beraber bir yolculuğa çıkarlar ve gözlerini tekrar açtığında kendini geçen sene bugünde bulur. Tam bir yıl öncesinde. Bir fesleğen görür, saçlarına dokunur. Saçlarının rüzgarı aşındıran keskin kokusunu içine çeker. O kokuya karışmış , inanılmaz detayları, toprağına gömülü sayısız ihtimalleri hatırlar. Sonra durur ve en iyi bildiği şeyi yapar. Cümlesini geçmiş zamanın kipine yaslar :
"O gün,14 Temmuzmuş" der.
Ç.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder