27 Ekim 2017 Cuma
Nilüfer
16 Ekim 2017 Pazartesi
Lotus Çiçeği
14 Ekim 2017 Cumartesi
Hala'dan Mektup
Bugün değişik bir gün, bugün her zamankinden daha değişik bir gün.Bugün hala olacağımı öğrendim.Kendime gelemedim sayılır.Ailemize yeni bir üye katılıyor.
Sevgili Yeğenim; henüz hiçbir şeye benzemiyorsun,muhtemelen çirkin bir şeysin.Yavaşça,bir fındık tanesinden, insana dönüşeceksin.Sanırım bu yıl bitmeden de aramızda olacaksın…
Henüz cinsiyetini bilmiyoruz ama her ne olursan ol, babana benze.Eğer erkeksen; onun gibi yetenekli, erdemli ve ahlaklı ol.Babana benzersen, bütün kadınların hayran olacağı biri olacaksın ancak hayatta yalnız tek bir kadını mutlu edeceğin konusunda hayal kırıklığına uğratacaksın onları.Olsun,hiç değilse hala bir şanları olduğunu bilecekler..Sahip olduğun yeteneklerin konusunda yüzüne hayatın boyunca, şaşkınlıkla bakacak olanlara, benim gibi tebessümle karşılık vereceksin çünkü bileceksin ki sahip olduğun tüm güzelliklerin kaynağı baban olacak; çünkü benim de sahip olduğum her güzel şeyin kaynağı senin babandı.
Eğer bir gün, kız kardeşinin kredi kartı borcunu ödemek için, gitarını satmak mecburiyetinde kalırsan,bunu sürekli kafasına kakma.Ayrıca kız kardeşinin sana olan zaafını kullanıp ‘’Amerika’ya gider, bir daha dönmem’’ tehditiyle, evin tüm temizliğini onun üstüne yıkma lütfen.Benzer korkutmalarla ,harçlıklarını da alma çünkü o harçlıklar, sana yılbaşında en güzel hediyeyi almak için birikiyor olacak.
Sen büyüdüğünde, tekvando
,karete gibi kültürler tamamen tedavülden kalkacak.Bruce Lee fırtınasına tutulmamış olacaksın.Kız kardeşin için mutlu lakin senin için üzgünüm.Dövüşecek partner bulamadığında, kardeşini kum torbası olarak kullanmak pratik ve ekonomik bir çözüm olacaktı oysa.
Plak, kaset, cd arşivi sağlam olan bir halan olacağı için de şanslı sayılırsın.Evimizde bu konuda hatrı sayılır bir koleksiyon olduğunu söyleyebilirim.
Bütün kız arkadaşlarını, kız kardeşinle tanıştırmanı tavsiye etmem çünkü prenses de olsalar, hiç birini sevmeyecek.
Eğer bir kız olursan, ‘’Kızlar halaya çekermiş’’; güzelliğini benden alabilirsin,lütfen cadılığımı alma…Sen büyüdüğünde ,bu dünya ,bugün olduğundan daha kirli bir yer olacak.Sen herkese inat tertemiz ol. Fazla melankolik olma diyemeyeceğim çünkü melankoli bizde doğuştan.Bu konuda yapabileceğin bir şey olduğunu pek sanmıyorum.
İletişim kopuklukları yaşadığında, sen de babanla benim gibi mektuplaşabilirsin lakin sen büyüdüğünde mektubun ne anlama geldiğini,muhtemelen ancak sözlükten açıp bakarak öğrenebileceksin. ‘’Anne babalık , çocuk sahibi olmadan öğrenilebilecek bir şey değil’’ diyen bir deden olacak bir de.’’Bir Hayat, bir hayat’ın’’ ne kadar önemli olduğu kulağına küpe olur umarım;biz bu hayat denen şeyi çok da ciddiye almadık sanırım. Kaleminin kuvvetli olmasını dilerim, yazı yazmak güzel şeydir.Bir kadına belki en çok yakışan şeydir.Edebiyatla aran iyi olursa ve okumayı sevecek olursan, dedene benzediğini bileceğim.
Sorumluluk sahibi ve fazla korumacı olursan da, yine dedene benzeyeceğini biliyorum.Eğer ortaçağda doğsaydın, bu meziyetlerinle bir kral bir lord olurdun ama gel gör ki millenium çağındayız!
Eğer kız olursan,babanın bir hayalini gerçekleştirmiş olacaksın. Çünkü baban hep büyük kardeşin kız, küçük kardeşin de erkek olması gerektiğine inanırdı.Attığı her adımı, bir kız kardeşi olduğunu bilerek attığından, gönlünce serserilik yapamadığından yakınır ve kendi çocuklarından ilkinin kız olmasını istediğini söylerdi hep.Olduğundan daha erken olgunlaşacaksın böyle olursa orası kesin.Eğer büyük kardeş olmanın da güzel yanları varsa, belki ben de senden onları dinlerim kimbilir ama dünyada hiçbir şeye değişmeyeceğim şeyin ‘’abim’’ olduğunu bilmeni isterim…
Evin en küçüğü olmanın süksesini yaşayamayacaksın maalesef.Yoksa sana bu konuda da bazı öğütlerim olacaktı fakat bu şansı kaçırdın.
Annelik makamının sınırlarını fedakarlıkla,sinir bozucu biçimde zorlayan bir babaannen olacak bir de.Onun gözlerinde, sadece babanı uğurlarken yaş göreceksin.Sonra Tanrıdan, ömür boyu,ailenden ayrılmak zorunda kalmayacağın bir ömür dileyeceksin.Eğer biraz da şanslıysan, gözlerin babaannen gibi menekşe mavisi olabilir. Babaannen kadar tutumlu olmanı istemem tabi; o kadar tutumlu olup da ülkeye hala bir Maliye Bakanı olamamışsan hayal kırıklığı olur çünkü.
Müziğin içinde doğacaksın.Doğduğun evde onlarca enstürman olacak ve muhtemelen darbuka sesleriyle uyuyacaksın ya da gitar; şanslıysan! Bu gayda da olabilir. Sanatsal yeteneklerin konusunda şimdiden hiç şüphem yok.Resim, müzik ya da sahne sanatlarından bir ve ya bir kaçına yetenekli olacaksın.Bu konuda da babana benzeyeceğini düşünüyorum.
Önce hangi dili konuşacağın konusunda biraz çelişki yaşayabilirsin çünkü bir çok seçeneğin olacak.Bizim böyle bir sorunumuz olmadığından bu yaşa kadar tek dille geldik. Lakin ilk söylediğin kelime ‘’Hala’’ olursa, hangi dile öncelik verdiğini anlayacağım.
Rocker olacağın konusunda tereddütüm yok.Sülalemizde bizi henüz bu konuda hayal kırıklığına uğratan olmadı ama ilk çocuk olduğun için, herşeyi kendin keşfetmen gerekecek maalesef benim gibi büyük kardeşini kopyalayamayacaksın.
Milyonlarca kere ‘’Dayımın evinde bir Yeni Türkü: Vira Vira! albümü buldum ve hayatım değişti’’ anısını dinleyeceksin babandan ve belki de aynı şarkılarla zehirleneceksin ama bu şarkılarla temeli atılmış erişkinlik çok sağlıklı olmuyor,şimdiden söyleyeyim.En azından askerlik anıları dinlediğin bir baban olmayacak ; bu da bir şey tabi.
Sanatın içinde doğacaksın; belki bana anlatarak bitiremeyeceğin kadar çok sergiye,konsere ve hatta müzikale gidersin.Baban müzikalleri sevmiyor olacak; belki ona bile sevdirebilirsin.Belki sen büyüdüğünde, Pink Floyd üyelerinden biri hala hayatta olur lakin Mİcheal Jackson’ı tanıyamadığın için çok üzgünüm.Sen büyüdüğünde,Ajda Pekkan’ın hala yaşıyor olacağına eminim ama.
Eğer kız olursan, ergenlik döneminde yaşayacağın sıkıntılar konusunda annene denge unsuru olarak başvuracaksın.Avrupalı da olsan, Türk bir baban olacağını unutma.
Erkek arkadaşınla okuldan kaçtığında, önüne arkana, sağına soluna iyi bakmayı ve sık sık hedef şaşırtmayı unutma.Baban her an her yerden çıkabilir.Bu konudaki engin tecrübelerimi seninle zaman içerisinde paylaşacağım.
Çok güzel bir gülüşün olursa, bunu annenden alacağını biliyorum.Utanınca yanakların kızarırsa da sanırım annene benzemiş olacaksın.Gözlerin ve kirpiklerin de annene benzer umarım.Biz bu konuda, anneme hiç benzeyemediğimizden pek de şanslı sayılmayız.Burnun babana benzemeli ama orası kesin. ''Bu burunla kaç kız tavladım ben'' şeklinde hava atabilmen açısından.
Bir gün, zaaflarını fark edip, bu zaaflarının sempatik geldiği ve noksan yanlarını görebilecek kadar dikkatle izleyen bir insan olursa seni,böylesine özenle ilmek ilmek her ayrıntını görebilecek kadar aşkla bakan biri olursa sana, onu sakın bırakma ve çok sev.Senin için doğru insanın o olduğundan kuşkun olmasın…
Savaş hep vardı, yine olacak.Yanı başında insanlar ölecek; kaynaklar tükendikçe tahammüller tükendikçe insanlar birbirlerini öldürmeye devam edecek.Bütün dünya savaşırken, iki insanın birbirini bulması kadar mucizevi bir şey olmadığını ve aşkın aslında böylesine imkansız bir duygu olduğunu unutma…
Senin doğumunla beraber, ‘’ergenlik döneminde fazla baskılara isyan ettiğimiz günlerin hakkını mı vereceğiz yoksa aynı paranoyak ve endişeli ebeveynler mi olacağız’’ konusu da aydınlığa kavuşacak.Sanırım senin doğumun bir çok ergenlik hezeyanının sorularını cevaplayacak.Belki de babamı, anlamadığım ve kırıldığım bir çok konuda affedeceğim kimbilir…
Bir gün okul, evlilik gibi sebeplerle babandan ayrılmak zorunda kaldığında,asıl yalnızlığın bu olduğunu anlayacaksın.Çünkü benim için de ‘’yalnızlık’’ babanı; yani abimi Avusturalya’ya yolculadığım o gün,Sirkeci’de saatlerce ağladığımda başlamıştı ve o boşluk bir daha da hiç dolmadı.En azından sen,Londra’da ya da Bruges’de ağlıyor olacaksın;benim gibi Sirkeci’de değil,bu da bişey. O gün Tanrıdan, bütün ailenin bir arada olacağı kadar uzun bir ömür için şans iste. Şimdi senin aramıza katılacağın haberi, yıllarca süren ayrılığın ödülü gibi geldi.Sana değer sanıyorum.Baban yine yırttı anlayacağın!
Bir de Tekirdağ’da,çocukken diktiğimiz,dalından bir tek erik bile yiyemediğimiz bir ağacımız var.Onu da gelince görürsün.Burası hiç de fena sayılmaz.Hadi çabuk gel!
Halan.
22'4'14
7 Ekim 2017 Cumartesi
Bir Yıl
Eğer onlar, hayallerine senden bir adım daha yakınsa kıskanır.
Bugün ellerimi kıskandım
Saçlarına değer saçlarımı
Yanında sana dokunmadan geçmiş dakikalarımı kıskandım
Sana küsecek konforunu gönlümün
Saçlarımın telini
Gömleğimin beyazını kıskandım
Bugün maziyi kıskandım
Kendimi kıskandım bugün.
Hayalinin elini bırakıp koşar adımlarla kalabalığa karışan cesaretini gerçeğin
Cümlelere saklanan büyüsünü kıskandım.
Söylediğim sözleri
Savurduğum öfkeleri
Yazdığım şiirleri kıskandım
Bastığımız yolları
Battığımız zorları
Çiğ et tadını damağımdaki
Çiğnemeden yutulmuş telaşımı kıskandım.
Kendimi kıskandım senden
Ve ben şimdi senden ayrı gezegende bir yıldızken
Kayıp da düşemediğim göğsünü kıskandım.
Kendimi kıskandım bugün.
Ç. / Cz
iPhone'umdan
4 Ekim 2017 Çarşamba
Metrodaki Külkedisi
27 Eylül 2017 Çarşamba
Hoşgeldin Eylül /17
26 Ağustos 2017 Cumartesi
Yabancı
Bir yabancıya güvenebilirsin. Çünkü yabancılar yalan söylemezler, eleştirmez, ayıplamaz ya da yargılamazlar. İhtiyaç duymazlar çünkü. Bir yabancıya her şeyini emanet edebilirsin; duygularını, düşüncelerini, canını, malını... Seni incitmeyeceğini bilirsin; sonunda bir şey kaybetmeyeceğini de. Kaybetmek, kaybedeceğini düşünme tasasının ürünüdür. Hayal kırıklığı bu korkuların birikimiyle oluşur. Yabancıların yanında korku duymazsın, tüm çıplaklığınla sadeleşebilirsin. Zihnini okumazsın, hakkında ne düşündüğünü umursamazsın. İşte orası hakiki özgürlük noktasıdır; yanında kendin gibi olabildiğin tek yerdir o yabancılık. Güven duygusu, birine sokuldukça tanışılan ve keşfedilen bir şey. Bir yabancının yanında güvensizlikten bahsedemeyiz. Tanımayla başlar her şey. Bir çocuğun korkuyu tanıması gibi deneyimle başlar. Çocuk ateşi kavrayamaz, ateş yabancıyken ona sokulmayı seçer, içgüdüsel. Yandıktan sonra ateşi tanır artık, güvensizlik burada başlar işte. Tanıdıkça da bu keşfedilen duygu azalır git gide. Kaygılar arttıkça, güvenden uzaklaşır insan.
Olmak istediğin ya da gerçekte hiç olmadığın birine bürünebilirsin. Bilirsin ki ateşten uzaktasın; ateş kızıl mavi ve güzel. Sıcak olduğundan habersiz ona hayranlıkla bakabilirsin. Denize de bakabilirsin aynı hayranlıkla, ateşe de. Zihin ikisini de aynı arzuyla çağırır öğrenmeye. Dokunur; biriyle yanar, biriyle soğursun. Mavi, sana güzelliğinin altındaki tehlikeyi öğretir. Demek ki her mavi " aynı" değildir. Bunu öğrenirsin işte. Hayat budur; bir savunma sanatı. Hayatının kontrolünü ise korkuların çoğunu öğrendiğinde kaybedersin artık.
Korkuyu nasıl tanıdığımızı düşünürdüm hep, nasıl güvendiğimizi, nasıl yanıldığımızı. Pediatri kitapları okudum uzunca. Bize neler olduğunu merak ettim. Neden ateşe sokulmadığımızı, neden uçurumdan atlamadığımızı, neden koşarken düşmeyi hesapladığımızı düşündüm. Tehlikeyi nerede tanımış, korkuyu nasıl öğrenmiştik? Kaybetmekten kaçınma refleksimiz nasıl gelişmişti?
O sonsuz cesareti nasıl kaybetmiştik? Bütün korkuları ezberleyip, aynı tehlikeye yaklaşmayacak kadar geniş bir hafızaya nasıl sahip olabildik? Benzer bir tehlikeyle karşılaştığımızda zihin, hafızadan gönderilen ikazlarla hayatımızı nasıl yönlendirebiliyordu? Hayatımıza hakim olan hafızamızdı. Biz sadece belirli uyaranlarla harekete geçiyor, onlara sistemli tepkiler veriyorduk. Bizler, hayatımızın kontrolü bizde değilken özgürlükten bahsediyorduk. Bütün kötülüklerin yabancılardan gelebileceği gibi yaygın bir kanı oluşmuştu, çocuklara da bunları aşılıyorduk.
Çocukluğumuzdaki gibi her şey aslında hala. Değişen bir şey yok. Her maviyi aynı arzuyla çağırıyor ; bazen yanıyor , bazen serinliyoruz.
Daha önce hiç görmediğimiz renkte bir durumla karşılaştığımızda ise çocukluğumuza geri gidiyor ve cesareti çağırıyoruz. Koşulsuz atılıyoruz durumun içine. Yanıp yanmayacağımızı zaman gösteriyor o yabancının yanında. Ama mutlak özgür ve çıkarsız oluyoruz. Her şeyimizi bırakıveriyoruz bu yeni rengin kucağına. Henüz diyorum, henüz onu tanımıyoruz. Güvenebildiğimiz kadar güvenmeliyiz. Yeniden çocuğuz işte, yeniden heyecanlı, yeniden cesur, delice kararlı. Korkuyla tanışmadan henüz sanki her mavi bir deniz gibi boyalı. İçine dalıp yelkenleri hayallere sürme zamanı. En son kaldığımız masaldaki gibi hatırlamak her şeyi... Ne güzeldir bu yeni yabancı.
Masallarda korkular öğretilmez çocuklara. Tanımadan seversin kahramanları. Her gece başka masal dinlersin. Hiç tanımadan, hiç incinmeden, sahici sevgiyi öğrenirsin. Yarına kalmaz hiç bir masal, bu yüzden masallar hep mutlu sonla biter. Sonunu duymadan uyur kalırsın.
Sadece içlerinden bazı çocuklar : " Anne dün o yavru aslana ne oldu?" diye sorarlar. O çocuklar, hiç bir vakit tam olarak büyümezler. " Ya sıcak değilse" diye her maviyi aynı hevesle tutarlar, sonunda yansalar da aslanın akıbetini öğrenirler.
Ç. Tkr' 16'8'17
