17 Aralık 2014 Çarşamba
Yenik
Sıra
4 Aralık 2014 Perşembe
Açıkapı
2 Aralık 2014 Salı
29 Kasım 2014 Cumartesi
Yeşil
Kül
23 Kasım 2014 Pazar
Dolaşım Sistemi
15 Kasım 2014 Cumartesi
Kamuflaj
27 Ekim 2014 Pazartesi
Zincir
Başka lisanlar kullanmak, anlatılanı çekici kılıyordu. Aslında birdi perişanlığımız ama duyguyu anlatmanın en dolaylı yolunu seçiyorduk. Ayağımıza dolanan detaylarda boğulurken, selamlaşmayı unutuyorduk bazen. Bu bir çeşit mesafe oyunuydu. Küçük görmek isteğimiz her şeye uzaktan bakıyorduk. Yaklaştıkça devleşen cisimlerin aramızda yeri yoktu.
Daha çok insan tanıyor. Cümleler arası mesafeleri kapatıyorduk. Cümleler de kısalmıştı. Meramını anlatan hızla uzaklaşıyordu aramızdan. Hafızayla da pek bir işimiz kalmamıştı. Uzun süreli belleğe atacağımız anılar biriktirmiyorduk. Geçmişe dönük yapılan yatırımların hepsi anlamsızdı artık. Gelecek kalkınma planlarımızın hiç birinde yoktu yalnızlık. Kalabalığın motivasyonuna alışmıştık. Her gün diğerinden daha renkliydi artık.
Birbirimizi anlamanın en iyi yolu, aynı hataya sürüklenmekti. İşbirliği diyorduk buna. Yardım etmenin en iyi yolu aynı çamura basmaktı. Hataya odaklanıp, niyeti unutmuştuk artık.
Ç. 10'14
20 Ekim 2014 Pazartesi
Ev
Ç. Hüzn-ü Ekim
8 Eylül 2014 Pazartesi
Fabl
1 Eylül 2014 Pazartesi
Eylül
27 Ağustos 2014 Çarşamba
Sen Uyurken
Sende herkesten bir parça var. Nakış nakış.. Geçmişten gelecekten; karşıma çıkabilecek milyonlarca insanda. Genç yaşlı, kadın erkek, çoluk çocuk herkesten. Hepsi yüzünde.Küme küme birleşmiş bana bakıyorlar. Geleceğe dair bir heyecanım yok. Hepsini görüyorum yüzünde zaten. Yaşamak istediğim coşkulu bir ömür yok. Bir akarsuyun İçindeyim. Üstüme damlayan her bir su damlası hep ıslak olduğumu hatırlatıyor bana.
Yarın ve yarından sonra, tanıyacağım her kimsenin benliğinde bir yerlerde değerli şeyler olacak. Farkedeceğim ve tanıdık bir katiple yola çıkacağım. Yazacak O da işte. Erdemleri, güzellikleri, yetenekleri.. Parça parça güzel hikayeler duyacağım insanlardan. Bir buket çiçek gibi gelecek hepsi; ancak bir araya geldiklerinde taşıyacaklar beklenen anlamı. Bir kadının güzel güleceğine eminim. Bir ihtiyarın sigarayı tutuşu, bir çocuğun küsüşü, kardeşsiz yapayalnız büyüyüşü, her şeyi yalnız başına keşfederken bocalayışı, genç bir kızın kendini farketme heyecanı, genç bir adamın kontrolsüz asabiyeti, olgun bir kadının tedbirleri, olgun bir adamın paranoyaları, birinin absürd şakaları, birinin elleri ayakları, birinin saçı tırnağı, iklimi, müzikleri, sesleri, duyuları..Herkes dilim dilim sana benzeyecek.
Sadece insanlar da değil. Dinler ve diller. Deliler ve ölüler. Denizler ve nehirler. Mevsimler.. Hepsi senden izler taşıyacak. Yağmuru yağdıran kudrete ve güneşi doğduran mucizeye karışacak adın. Depremde aklımdan yanına koşan havarileri göreceksin. Hayatta mısın sana bakacak endişelerim. Özlemlerim aklının bir deliğinden içeri sızacak izinsiz, orada bana ait bir şeyler hala var mı diye dolaşacak. Ve hep başkalarının hikayelerinde kusacak hafızam pişmanlıkları. Satıra sığmadığında zor kopacak bir hece diğerinden.
Gelecek, burada. Bugün. Bu evde. Uyuduğun bu yatakta, yastıktaki izinde. Terle bulanan bu çam sakızında yastığın. Soluğun düşüyor yastığın gözeneklerine. Bedenin vurulmuş bir at gibi yığılmış uykunun üstüne. Mıh gibi bilirim mesafeleri ayak ucundan saçının falezlerine. Nasıl ısınmış tenin. Uykunun bilmem kaçıncı evresinde. Geçmişim , bugünüm, geleceğim.. Uyuyor avuçlarımın içinde. Gelecek temiz, gelecek berrak. Duasız ve büyüsüz pürüpak.
Yaşamın geriye kalan tüm ihtimallerisin. Yine de görmeye değer mi dersin?
Ç.
26 Ağustos 2014 Salı
Şarkı
Üzer şarkılar; yerin dibine sokar. Bir kaç notanın bir araya gelmesinden neler olur.. Felakatin olur. Kalıcı hasarlar alabilirsin. Bir şarkı insana bunları yapabilir mi? Yapabilir. Çünkü içinde sana neyin kötü geleceğini bilen düşmanlar vardır ve direncin kırıldığında saldırırlar.
Mutlu eder şarkılar. Tarifsiz bir mahçubiyetle. Duramazsın karşısında utanırsın. Aileni verir eline bir anda,çocukluğunu, sevgilini yanına koyar. Dokunursun, öper sarılırsın. Aynı yolda tekrar yürür, aynı biradan yudumlarsın. Aynı filme gider, aynı finalde ağlarsın. Yaşanmış tüm zamanları avcuna koyar şarkılar. İçinden geçersin her bir sesin. Soluğun ıslanır, nefesin hızlanır. Bir ilacın yarılanma ömrü gibi kanında ağır ağır.
Ç. 26'8'14
25 Ağustos 2014 Pazartesi
Denge
16 Ağustos 2014 Cumartesi
Sis
Sisin içinde derinin her bir gözeneğinden içeri sızacak kadar incecik yağmurlar var ve buralarda beynin düşünmekten başka bir işe yaramıyor.
Ç.
Hıdırnebi/ Akçaabat Trabzon
1 Ağustos 2014 Cuma
Ağustos
Buradan, duyguların geçiş hızını bile gözlemleyebiliyorum. Bir aşkın bir kalpten çıkıp , bir başka kalbe girene kadar katettiği yolu görebiliyorum. Bir gözyaşının , gözyaşı olarak dökülmeden önce hangi hissiyatlarda demlendiğini ve büyüyüp su kütlesi olana kadar bir gözün çanağında nasıl direndiğini görüyorum. Sonra nasıl teslim olduğunu da. Bir nefretin kendini hangi hızla beslediğini görüyorum, en iyi beslenen duygunun nefret olduğuna şahitlik ediyorum uzaydan. Birbirinden farklı gibi görünen insanların, ortak duygularda buluştuklarını ve farkında olmasalar da aslında birbirlerine çok yakın olduklarını biliyorum. Uzak sandığın mesafelerin bir parmağınla kapatacağın kadar kısa olduğunu görüyorum. Telaşın, ulaşmak için verdiğin bir mücadele olduğunu ama çoğunun istediği yere hiç ulaşamayacağını önceden görüyorum. Telaş; canlı tutuyor insanı sadece..
Ve sadece uzaklaşmak merkeze. Manyetikten dışarı çıkmak. Ve bitmez sanılan yollara bakmak, zor sanılan yıllara bakmak ve uzun mesafelere.. Uzaklaştıkça mesafelerin kısaldığını farketmek. Yaptığın tek şey noktadan uzaklaşmak. Ve gördüğün her şeyin, insanoğlu tarafından zekice kurgulanmış bir kaos dinamiği olduğunu anlamak. Ancak bu trajedi ile durağan hayatı kinetik hale getirdiğini farketmek. Çoğunlukla zaman kazanmak için , hedefe giden yolları uzatan insanın gökyüzünden seyri bu işte. Kelebeğin, kanadındaki tüm ihtimalleri yavaş çekimde dünyaya savurması hayat. Gökyüzünden bize,hasarsız ulaşan tek bir ihtimal kalıyor geriye. Aslında istediğin bu değil, sen sadece duyarsızlaşmayı öğreniyorsun.
22 Temmuz 2014 Salı
Sokak
19 Temmuz 2014 Cumartesi
Manolya'ya..
Posta
18 Temmuz 2014 Cuma
Orada
17 Temmuz 2014 Perşembe
O
14 Temmuz 2014 Pazartesi
Fesleğen
Bir gün, bir temmuz sabahıdır günlerden. Bir fesleğen kokusu camdan içeri sızar aniden.
Tanrı, kendindeki değişikliklerin farkına varman için, evreni stabil kılıyor. Güneş bir sabah beklendiği yerden doğmasa ve bir yıldız seyrü sefa ederken denizin içine düşüverse, kor demiri suya sokmuşsun gibi aniden sönüverse; belki kendimizle uğraşmayacağız bu kadar.
Mutsuz insanı düşünürdüm hep. Yer yer herkes biraz dalgalıdır ya mutsuz adam öyle değildir." Mutsuzu", "mutludan" ayıran temel fark meşguliyet sahanlığıdır. Sürekli oyalanacak bir şeyler arayan, kendiyle akılalmaz bir yarışın içinde olan, ruh halini değiştirmek için bir faaliyete ihtiyaç duyan bir de acelesi olan insandır : "mutsuz".
Trafikte acelesi vardır, hayatta acelesi vardır. " Acelelik", ona , kendini önemli hissettiren bir araçtır. Hayatın her alanına telaşı koyar ki , "kaybedecek zamanının olmayışı temasıyla" , hayat çekici görünsün. Hep yetişeceği bir yer varmış gibi koşması, durup bir an bile kendiyle yüzleşecek cesareti olmayışındandır. Sukunet, pusudaki düşman gibi ne vakit ateş açağı belli olmayan bir tehdittir onun için. Sessizlikten kaçar, meydanlara sığınır mutsuzlar.
Hissiyatsız insandır mutsuz. Hani vücudunda sinirlerin öldüğü bir yerine dokunduğunda ,kumaşın üstünden dokunur gibi hissedersin ya tenine. İşte ona benzer; mutsuzun hayata dokunduğunda hissettiği. Bütün hissiyatları , hissiz bir deriye dokunduğundaki gibi uyuşuk yaşar.
Hep bir şeylere bağlıdır mutluluğu, bir kıpırtı olmadan, kendiliğinden mutluluğun nasıl bir şey olduğunu bilmez hiç. " Seratonin" , vesilelerin hormonudur. Mutsuzun,vücudunda bu hormonu salgılatan simyacıyla arası hep açıktır.
Eskide yaşar mutsuz insan. Bir dakika öncesi bile " geçmiş zamanın kipiyle" çekimlenebilir cümlelerinde. Bir dakika öncesi ve bir dakika sonrası arasında uçurumlar vardır. Her şey kendiliğinden eskir içinde. Hemen hemen onu duygulandıran tek şey mazidir. Güzel olan her şeyi biraz mazileştirir mutsuz insan. Mazi mabedidir onun. Kavgasında namluyu, kendinden çekip, zamana doğrultmak için yapar bunu. Talihsizliklerin hedefi zamandır hep: " yanlış zamandır", " yalnız zamandır". Çocukluğundan herhangi bir hatıra onu haddinden fazla duygulandırır. Ordan çıkıp gelen bir şarkı, bir şehir, bir fener, onu derinden sarsar. Bu, o günden bu yana hayatında onu daha fazla etkileyen bir şeyin olmamasından kaynaklanır. En son mutlu olduğu zaman ; çocukluğudur çünkü. Eski fotoğraflara bakamaz hiç çünkü her şeyi hatırlar. Üstündeki elbiseyi hatırlar, arkada çalan şarkıyı hatırlar. Zihninde ona yaşamı boyunca kullanması için verilmiş hafıza tünelinin hepsini çocukluk anıları doldurur bu yüzden her anı ayrıntılarıyla hatırlar hep.Çocukken ne kadar mutlu olduğunu düşünür. Büyümenin hiç de iyi bir şey olmadığından bahseder. Yeni yıllar, yeni güzellikler vermemiştir ona.
Gerçek tek bir acıyla yüzleşmek yerine, simülatif yüzlerce acıyla aşınır ve aslında canı daha çok yanar.
Mutluluğu sevmez mutsuz insan. Korkar mutluluktan. Çünkü içinde bir korkakla yaşar. Tam olarak hiç sahip olunmamış bir şeye nasıl sahip çıkacağını bilmez. Onu kumanda etmeyi bilmez. İlk kez yoğun bir mutlulukla karşılaştığında bocalar, ne yapacağını bilmez. Kaçar ondan. Bu anın çocukluğundan bir yerden kaçıp buralara geldiğine inanır. " Olamaz" diye düşünür. Saklanır, kalbi çok hızlı atar. Bu kaygı yerleşmiştir artık. Mutludur ! Mutsuz adam, mutlu olmaya başlamıştır. Uyuşma hali gitmiş,her sahneyi dolu dolu yaşamaya başlamıştır. Bir kumaşın altından dokunmuyordur derisine, o el, temasıyla, iliklerine kadar işliyordur artık. Uyanmıştır yüzyıllık uykusundan. Yeni şarkılar kazıyordur zihnine, yeni filmler ve " yeni hatıralar " için giriş izni istiyordur belleğinden. Her anın tadı başka olmaya başlamıştır. Renkler olduğundan daha parlak, notalar olduğundan daha opak, sahneler bir filmdekinden daha dokunaklı ve Aşk, sandığından daha saltanatlı hale gelmiştir. Artık geri dönüş yoktur. İçindeki bu kaygıyla yaşamak zorundadır. Korkular ve kaygılar birbirine dolanıp bir kilim örmüştür ayağının altına. Sahip olmanın dayanılmaz iktidarını taşır sırtında. Keşke ne yapacağını bilse ama bilemez işte. Çünkü artık yepyeni bir duyguyla daha tanışmıştır: "kaybetme korkusuyla". Hayatında hiç kaybetmemiş insanlara bakınız; Onlar hiç sahip olmamışlardır aslında. Mutsuz insanın, mutluluk üzerindeki hükümdarlığı önce kendi kellesini vurmasıyla son bulur.
Bir gün, bir temmuz sabahıdır günlerden. Bir fesleğen kokusu camdan içeri sızar aniden. Gözlerini kapatıp, zihninden onu gitmek istediği yere götürmesini ister. Beraber bir yolculuğa çıkarlar ve gözlerini tekrar açtığında kendini geçen sene bugünde bulur. Tam bir yıl öncesinde. Bir fesleğen görür, saçlarına dokunur. Saçlarının rüzgarı aşındıran keskin kokusunu içine çeker. O kokuya karışmış , inanılmaz detayları, toprağına gömülü sayısız ihtimalleri hatırlar. Sonra durur ve en iyi bildiği şeyi yapar. Cümlesini geçmiş zamanın kipine yaslar :
"O gün,14 Temmuzmuş" der.
Ç.
10 Temmuz 2014 Perşembe
.
Söz konusu "kişisel tarihin olduğunda" en acı veren şey " Tarihte Bugün" sloganıyla geçen seneye bakmaktır.
7 Temmuz 2014 Pazartesi
Kiraz
6 Temmuz 2014 Pazar
Delphie
30 Haziran 2014 Pazartesi
29 Haziran 2014 Pazar
Mum
26 Haziran 2014 Perşembe
Star Dust
23 Haziran 2014 Pazartesi
*
22 Haziran 2014 Pazar
Masal
16 Haziran 2014 Pazartesi
12 Haziran 2014 Perşembe
Havin
10 Haziran 2014 Salı
Pole
8 Haziran 2014 Pazar
Absolute Pitch
6 Haziran 2014 Cuma
G
26 Mayıs 2014 Pazartesi
İnsan & Kargaşa
15 Mayıs 2014 Perşembe
Dinozorus
Dinozorlar bu gezegeni bizden daha iyi yönetirlerdi.Tanrı son tasarımı olan insanı yaratmakla ne büyük bir hata yaptığını anlamıştır umarım.
Dinozorlar belki bizlerden daha barbarca savaşacaklardı ama bu Tanrının ilk tasarımıydı ve amatörceydi. Onlara iletişim yetisi bahşetmemişti. Tek amaçları vardı: İçgüdüleriyle hayatta kalmak; bunun için savaşmaya mecburlardı!
Bu çağdan tam yüz elli milyon yıl sonra son tasarımı olan insanda olağanüstü özellikleri bir arada bulunduran Tanrı, bu yeni makinanın doğaya evrim öncesi tüm canlılar gibi ayak uyduracağını düşündü ama önemli bir ayrıntıyı atlamıştı: " Kendinden daha güçlü bir makina yarattığını"
Bu yeni canlı türü önceki canlıların aksine doğayı kendisine uydurmaya çalışacak,içgüdü kavramı yok olacak yerini "refleks" denilen yepyeni bir kavram alacaktı. Artık yeni reflexin koşulu: " savaş" olacaktı. Modern çağdaki hayatta kalma içgüdüsünün adı " savaş" tır.
Aslında, insana bahşedilen iletişim yetenekleri olan: " anlama, dinleme, kavrama" yetilerinin her biri gezegende yeterli altyapı olmadığı için verimsiz kaldı. Evrende iletişim sanayiinin olmayışı bu yeni sistemin otomasyona girmesine engel oldu. İletişim, endüstriyelleşmeden teknoloji çöplüğüne atıldı bir çok buluş gibi.
Hiç kullanılmayan bir cevher olarak " iletişim" son tasarım harikası olan bizi, ilk amatör tasarım olan dinazordan ayırmaya yetmedi.
Konuşabilme şansları varken, düşünüyorum da dinozorlar, savaşı seçmezlerdi. Uzlaşırlardı mesela. İnsanlar ise konuşabildikleri halde tarihler boyunca savaştılar. Savaştan bir sanat yaptık!
Tanrı insanı yarattığı gün, onu iletişimle lanetlemişti.
Ç. May'14 3:45
14 Mayıs 2014 Çarşamba
Kömür
13 Mayıs 2014 Salı
Pi
12 Mayıs 2014 Pazartesi
Geçmiş zamanın hikayesi
11 Mayıs 2014 Pazar
Gökyokuş
9 Mayıs 2014 Cuma
Uyan sevgilim yağmur yağıyor
8 Mayıs 2014 Perşembe
giderken
5 Mayıs 2014 Pazartesi
Picture
.
3 Mayıs 2014 Cumartesi
وقت
2 Mayıs 2014 Cuma
Burda
1 Mayıs 2014 Perşembe
Boş
28 Nisan 2014 Pazartesi
Bgg
27 Nisan 2014 Pazar
Zar
26 Nisan 2014 Cumartesi
Chernobyl
25 Nisan 2014 Cuma
Belki Bir Gün
Sana bu pembe bulutları göstermek istiyorum gecede.
Ama görmüyorsun. Gece olmuş-insan neyi görebilir ki?
Artık senin gözlerinle görmekten öte bir seçeneğim yok, diyor,
demek ki yalnız değilim, yalnız değilsin. Gerçekten de
bir şey yok sana gösterdiğim yerde.
Sadece gecede bir araya gelmiş yıldızlar, yorgun bir kır eğlencesinden kamyonla dönen insanlar gibi,
hayal kırıklığına uğramış, aç, hiçbiri türkü söylemeyen,
terli avuçlarında ezik yaban çiçekleri.
Ama ben direteceğim, diyor, görmekte ve sana göstermekte,
çünkü sen görmezsen, sanki ben de görmemiş olacağım -
hiç değilse senin gözlerinle görmemekte direteceğim -
ve belki bir gün buluşacağız başka yönlerden gelip.
Yannis Ritsos
Yohannis
24 Nisan 2014 Perşembe
Sail
Zaman(lama)!
23 Nisan 2014 Çarşamba
Kaos Düzeneği
Küf Noktası
18 Mart 2014 Salı
Trafik
Çok şerit değiştirenler de, çok şehir değiştirenlere benzerler. Hiç bir yere sığamazlar, her şerit dar gelir onlara. Onlar asfaltta iz bırakmayı sevenlerdir.
Bazen iki kişinin arasındaki ani fren bir başkasının hızını da kesebilir, yeterince şanslı değilse o da kazaya müdahil olur ve artık üçüncü bir kişi de olayın içindedir. Bazen bu sayısı artabilir de.
Bu kazalar, birbirine çarpıp kaçan, teğet geçen, sürtünerek kıvılcım çıkartan, şarampolden yuvarlananlar olarak hayatın içindeki kazalara benzerler.Trafik tıkanır çünkü aynı yöne milyonlarca eğilim olur ve farklı hızlar , farklı travmalar gibi eşitlenirler bu bekleyişte.
Ayrı yönlerden başka hızlarla , aynı şeride toplanmaya çalışan insanların öyküsüdür hayat.
Ç. 18'3'14. cagdanserdar.tumblr.com
